15 temmuz gecesi Erol Olçok’u Köprü’ye kim yönlendirdi?

ARMAN YAVUZ 13 Ağustos 2017 GÜNDEM

O meşum hadisenin ilk dakikaları…

Boğaziçi Köprüsü’nün Anadolu’dan Avrupa’ya geçiş istikameti askerler tarafından az önce kapatılmış. Unimog askeri kamyonlardan patır patır atlayan tam teçhizat komandolar kimsenin geçişine izin vermiyor.

Köprünün her iki yakasında araç trafiği gittikçe uzuyor. Araçlarından inen kimi vatandaşlar merakla ne olduğunu anlamaya çalışıyor.

Muhtemelen köprü korumada görevli bir polis memuru kalabalığın daha ileriye gitmesine izin vermiyor. Bakın ne diyor o polis:

“Beyler beni dinleyin. İyi dinleyin hem de! Bakın askerler yönetime el koymuş. Biz şu an buradaki trafiği kapattık. Kesinlikle geçişe izin vermeyeceğiz. Eğer şunu diyen varsa, ben canıma güveniyorum, ben geçer giderim diyen varsa, buyursun geçsin.”

İnsanlar tam da geriye yöneldiği sırada kalabalığı galeyana getirmek isteyen bir adam bas bas bağırıyor: “Ben geçerim abi! İnsan bir kere ölür! Adam gibi ölür!” Askerlerin yaylım ateşiyle kurşunların hedefi olacak 32 kişinin ölüm yolculuğu işte böyle başlıyor.  

ÜSKÜDAR.. KISIKLI.. KÖPRÜ…

Erol Olçok 15 Temmuz gecesi kardeşi Cevat Olçok’un Altunizade’deki evinde misafirlikte. Ama olaylar patlak verince dışarıya çıkıyor. O sırada Çorum’da bulunan Cevat Olçok ağabeyi ile son konuşmasını şöyle anlatıyor: “Beni aradı. Telefonla görüşmemiz 23.57 idi. Daha sonra kayıtlara baktım. Dedi ‘oğlum ben çocuklarla konuştum. Meral’le de konuştum. Onlara neyin ne olduğunu anlattım. Onlar iyiler merak etme.’ Telefonları kapattık. Ben Çorum meydana indim. Abim Üsküdar’a gitmekten vazgeçmiş. Abdullah Tayyip ile beraber Kısıklı’ya gidiyorlar. Kısıklı’dan köprüye gidiyorlar. Biz de o arada Çorum meydana doğru gidiyoruz. En son Mahir bey beni aradı. Dedi.. Erol abimin şehit olduğunu söyledi.”

Cevat Olçok’un bu anlatımlarından şunları anlıyoruz:

Erol Olçok önce Üsküdar’a gitmek istiyor. Sonra Üsküdar’a gitmekten vazgeçiyor yönünü Kısıklı’ya çeviriyor. Orada Erdoğan’ın evi var… Fakat her nedense ani bir kararla bu kez Boğaziçi Köprüsü’ne yöneliyor. O anları Ramazan Demir’in ağzından bir kez daha hatırlayalım:

“…toplu bir şekilde Erol Olçok ve oğlu ile beraber, fotoğraf çekerek ve sohbet ederek köprüye yürüyorduk… İlk etapta biber gazı sıkıldı bize. O sırada askerler ateş açmaya başladı bize. Erol bey o esnada oğlu ile beraber vuruldu…”

Lütfen yanlış anlaşılmasın; vefat eden diğer kişileri önemsemediğimizden değil. Ama Erol Olçok önemli bir insan. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın, Erdoğan’ın iletişim danışmanı. Bundan da ötesi aile dostu. Ki yan yana can verdiği oğluna “Tayyip” ismini verecek kadar seviyor Erdoğan’ı.

Şimdi mantık yürütelim. Böylesine bir kişi bile bile kendini ölüme atar mı? Hadi kendisini geçtik. Ya oğlunu? Bu noktada Ramazan Demir’in şu sözleri gerçekten dikkat çekici: “O saldırıyı beklemiyorduk. Bizim askerimizden bize kurşun sıkılacağını ben asla düşünmüyordum!”

İşte şüphesiz Erol Olçok da böyle düşünüyordu. Kendisi ve oğluyla birlikte can veren diğer 32 kişiyle birlikte: “Asker bize kurşun sıkmaz!”

“İNSAN SELİ” ÖLÜM GİRDABINDA

Bu düşüncede olanlardan biri de bizatihi İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan idi. Ki bunun rahatlığıyla, bir röportajında halkın sokağa dökülmesini bizzat organize ettiğini itiraf ediyordu:

“Her gelen telefona da şu cevabı verdim. Bu bir darbeye benziyor. Bunun polis marifetiyle durdurulma imkanı çok az. Mutlaka vatandaşın insan seli şeklinde sokağa çıkması gerektiğini söyledim.”

Askerlerin 15 Temmuz gecesi ilk olarak Beylerbeyi Polis Karakolunu enterne ettiklerini haber alan Mustafa Çalışkan buraya doğru yola çıkıyor. Girişi kapatan askerleri görünce köprüde iniyor. Sonrasını Çalışkan’ın ağzından dinleyelim:

“Orada bulunan 15 kadar özel harekat mensubu polislerimizle bir toplantı yaptım. Köprüyü ne kadar sürede ele geçireceğimizi konuştum. Geçirip geçiremeyeceğimizi konuştuk. Tereddüt eden varsa ayrılabileceğini söyledim. Hiçbir arkadaşım kesinlikle ayrılmayacaklarını belki şehit olacaklarını ama çok hızlı bir şekilde köprüyü ele geçireceklerini söylediler. Vatandaşların toplanmasından sonra bir süre sonra ateş etmeler daha da arttı. Önce havaya ateş ediyorlardı. Vatandaş çoğalınca yavaş yavaş vatandaşa ateş etmeler başladı. Benim inancım Türk askerinin hiç bir şartta Türk vatandaşına ateş etmeyeceği gerçeği idi.”

Ama öyle olmadı. Mustafa Çalışkan “Beraber gidip alacağız! O çocukları da kurtaracağız” diyordu. Kalabalık grup önde Türk bayrağı, ortada Mustafa Çalışkan ve korumaları, arkada “insan seli” tekbirler eşliğinde askerlere doğru yürüyüşe geçti. Mustafa Çalışkan çelik yelek giyiyordu elbet. Köprü kameraları 01.27’yi gösterirken askerlerin elindeki silahlar ölüm kustu. Yaylım ateşiyle insanlar vuruldu. Vurulanlardan ikisi Mustafa Çalışkan’ın korumasıydı. Çalışkan ve beraberindekiler can havliyle gerisin geriye kaçtı.

Peki böyle mi olmalıydı? En küçük bir şüpheli pakette çevre güvenliği aldıran Emniyet Müdürü ne oldu da vatandaşları namlularla karşı karşı bırakmıştı. Mustafa Çalışkan üzerlerine mermi yağarken “insan seli” tavsiyesini hatırlamış mıydı? Çalışkan’ın Erdoğan’ın sözünden çıkmadığı malum. Yoksa “insan seli” tavsiyesini ona birileri mi dikte ettirmişti?

Oysa ki, sonrada ortaya çıkacak bilgilere göre askere vur emri verildiği biliniyordu. (Bir sonraki yazı konumuz…A.Y.) Ancak bile bile insanlar namluların önüne sürüldü. Belki Mustafa Çalışkan bilmiyordu ama daha yukarıdakilerin vur emrinden şüphesiz haberi vardı. Öyle ya Erdoğan onca ölümü “Allah’ın lütfu” olarak isimlendirmekten çekinmeyecekti. Oysa ki o ölenlerden ikisi en yakın çalışma arkadaşı ve onun daha 17’sindeki oğluydu. Erdoğan “Allah’ın lütfu” derken Erol Olçok’un yine yakın bir arkadaşı Berat Albayrak, fotoğrafı hatırlayın,  bıyık altından gülüyordu. Peki insanları namluların önüne atlamaya teşvik edenler kurşunlar yağarken neredeydi?

EKABİR SAKLANDI, HALK KÖPRÜDE…

Erdoğan malum günler öncesinden ortadan kaybolmuştu. Marmaris’te bilinmeyen bir yerden “facetime” ile “sokağa dökülün’ çağrısı yaparken Erol Olçok’un vurulmasına neredeyse daha bir saat vardı.

Başbakan Binali Yıldırım, askerler kapatmadan bir kaç saat önce köprüden geçti. Gecenin ilerleyen saatlerinde önce Ilgaz Dağı tünelinde ardından bir kaymakamın evinde saklandı.

Abdullah Gül Beykoz’daki villasından adımını atmadı.

Darbeye Meclis’te yakalanan bir ikisi dışında bakanların çoğu günlerce ortalıkta gözükmedi.

Milletvekilleri ancak zaptedilmiş tankların önünde poz verdi.

Berat Albayrak, kayınpederi Erdoğan’la birlikte Marmaris’te güvendeydi.

Burak Erdoğan neredeydi bilmiyoruz.

Bilal Erdoğan İstanbul’daydı.

Peki babası “sokaklara dökülün” çağrısı yapınca Bilal Erdoğan köprüye, “abim” dediği Erol Olçok’un yanına mı koştu?

Çok safsınız…

Bilal Erdoğan, 15 Temmuz gecesi ne yaptığını Yeni Şafak’tan Emeti Saruhan’a bakın nasıl anlatmış:

“O gece ailemle Tarabya’daydım. Eşimle çocuklarımızı uyutuyorduk. 2 oğlum var. O esnada internete köprülerin kapatıldığı haberi geldi. Arkadaşlardan gelen mesajlar üzerine televizyonu açtık. Sonra Marmaris’te olan annem babamla iletişim kurdum. Onlar İstanbul’a geleceklerdi. Saat 01.00 gibi çıkıp havaalanına doğru gittim. Anlatılmaz yaşanır herhalde. (…)  İtimat ettiğim biri “Bir tuhaflık var” diye mesaj attı. O mesajı aldığımda darbe olduğuna kesin olarak inandım. Ailemle beraberim, darbe oluyor. İlk anda hemen en kötü senaryoyu aklımdan geçirdim. 1-2 dakika bir telaş yaşadım. Eşim de yanımdaydı. En kötü senaryoyu hazmettim. Şehit olmak iyi senaryo da mahpus olmak, ailenizden ayrılmak söz konusu. Yollar epey sıkışık olduğu için ara yollardan, çevrelerden dolanarak saat 2,5 gibi varabildik havaalanına.”

Evet. “Şehit olmak iyi senaryo” diyen Bilal Erdoğan ara yollardan “kaçarak” babasına koşuyordu. O babasına koştuğu dakikalarda Erol Olçok göğsünden yediği tek mermiyle sevenlerine veda ediyordu.

NEREDEN ÇIKTI BU SNIPER?

Erol Olçok’un bu beklenmeyen ölümü (kimilerine göre beklenen…) camiada şok etkisi yarattı. Erol Olçok böyle “pisi pisine” ölecek adam mıydı? (bu cümleyi ailesinden özür dileyerek kullanıyorum. A.Y.) Değildi elbet. Böylece Erol Olçok’un ölümüne gizem ve şaşaa katacak bir senaryo kurgulandı: Sniper!

O senaryoya göre Erol Olçok ve oğlunu köprü kulesine konuşlanan bir sniper öldürmüştü. Sniper senaryosunu kurgulayanlar belki de eşine ve ailesine verecekleri hesabı hafitletmek istiyordu. Senaryoya göre Erol Olçok Erdoğan’ın en yakın adamıydı ve mutlaka ortadan kaldırılmalıydı (!) Ve bu işi onun adım adım takip eden bir sniper halledecekti.

Enteresandır bu sniper senaryosunu ortaya atan ilk isimlerden biri, bir dönem Erdoğan’ın basın danışmanı, Erol Olçok’un yakın arkadaşı Ahmet Tezcan. Ahmet Tezcan sniper senaryosunu Habertürk gazetesine bakın nasıl anlatmış:

“Durumu öğrendiği anda Erol dışarı fırlıyor. Oğlu ‘Ben de geleceğim’ diyor, köprüye gidiyorlar. Erol, askerleri ikna etmeye çalışıyor. Bakıyor ki ikna olacakları yok, oğlunu sağlam bir yere almak için uğraşıyor. Tam Abdullah’a hamle yaptığı sırada Erol’u vuruyorlar. Babasının düştüğünü gören Abdullah ona koşarken, 2 zırh delici mermiyle çocuğu vuruyorlar.”

Bu senaryoyla yetinmeyen Ahmet Tezcan, Olçok’un kanı daha yerde kurumadan twitter’dan şu paylaşımı yapmış:

Tabi fotoğraftaki kanlar içindeki askerin sniper’la alakasının olmadığı sonradan anlaşıldı. Öte yandan sniper senaryosunu güçlendirmek isteyen Ahmet Tezcan, yine Erdoğan’ın bir danışmanı olan Mustafa Varank’ın ağabeyi İlhan Varank’ın adını kullanmaktan çekinmemişti. İlhan Varank, köprüde değil İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde hayatını kaybetmişti.

Ama görünen o ki Ahmet Tezcan sniper senaryosuna eşi Nihal Olçok’u bile inandırmış.

11 Temmuz 2017 gecesi Habertürk TV’deki Teke Tek programında Fatih Altaylı’nın sorularını cevaplayan Nihal Olçok şunları anlatmış: “O kurşun öyle kurşun değildi biliyorsunuz. Deldi geçti, değil, yardı geçti. Erol Bey vuruluyor, Abdullah o gece sussa, ‘Baba’ diye bağırmasa vurulmayacak belki ama o bir Çerkez, Arnavut oğlu. Mümkün değil sesini kısmak. ‘Baba’ diye bağırıp Erol Bey’e doğru koşunca Abdullah’ın Erol Bey’in oğlu olduğunu öyle anlıyorlar. Abdullah’ı da hedef alarak vurdular. Vuruluyor ve yerde sürünüyor… Yerde süründüğünü gördüklerinde bir kurşun daha sıkıyorlar. Ne yapabilir ki ya! Yani zaten sniper kurşunuyla vurulmuş, bir kurşun yemiş bir insan kalkıp kime ne yapabilir ki? Elinde silah yok, tüfek yok (…) Biliyor musunuz ben Emir ve Şamil’e (diğer oğulları), ‘Babanızı ve abinizi vuran kişiler vuruldu’ dedim. Tek nedeni vardı. İntikam hisleri olmasın diye… Ama sabah 06.30-07.00 gibi haber geldi ki gerçekten vurulmuşlar.”

Evet. Onu tanıyanların ifadesiyle “samimi bir Anadolu çocuğu olan” Erol Olçok’un aramızdan ayrılış hikayesi böyle. Acaba Erol Olçok köprüye kendi öz iradesiyle mi gitmişti yoksa birilerinin isteği üzerine mi? Belki telefon kayıtlarından, belki itiraflardan… Bunlar elbet bir gün açığa çıkacak.

Kardeşi Cevat Olçok, ağabeyinin ölümünü gözleri dolu dolu anlatırken şunları söylüyor:

“Senin askerinin silahıyla vurulmak çok kötü bir şey. Bir insan bu kadar kansız ve zalim olamaz.”

Evet çok haklı!

Peki ya onu bile bile ölüme yollayanlar?

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com