‘Beyefendiler’ neden beğenmiyor?

HARUN ODABAŞI 02 Ocak 2018 GÖRÜŞ

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2018 yılı için belirlenen yeni asgarî ücret açıklaması aynen şöyle: “Asgarî ücreti beyefendiler beğenmiyor. Şimdi ben milletime söylüyorum, 2002 yılında hükümete geldiğimizde asgari ücret 184 liraydı. Biz bunu geçen yıl bin 404’e çıkarmıştık. Şimdi ise 14,3 artışla bin 603 liraya çıktı. Eline diline dursun ya, nereden nereye. Bu rakam, asgarî ücret evli olmasına, çocuklarının sayısına göre daha da artabiliyor. 100 lirayı bulabiliyor. Böylece 15 yılda asgarî ücreti yaklaşık 9 kat artırmış olduk. Hiçbir zaman da enflasyonun altına düşürmedik.”

Ekonomi verilerini Erdoğan üzerinden eleştirmekten kaçınma noktasında titizlik göstersem de Sayın Cumhurbaşkanı sağolsun bazen öyle bir çıkış yapıyor ki bana yeminimi bozduruyor! Ağzım açık dinledim desem mübalağa yapmış sayılmam. Tarihte hiçbir siyasî liderde görünmedik bir öz güvenle asgarî ücretin muazzam yükselişini anlatıyordu.

Biliyorsunuz OHAL döneminde çıkarılan her Kanun Hükmünde Kararname’nin ardından yapılan eleştirileri hükümet cephesinin bir sözcüsünün, mutlaka darbecilerle ilişkilendirmesi adetten oldu. Neyse asgarî ücreti eleştirenlerin darbecilerden farklı olmadığını da söyleyebilirdi. Ucuz atlattık denebilir!

Tabiî ki bir kişiye ödenecek en düşük ücreti ifade eden asgarî ücretin savunulacak hiçbir tarafı yok. Öyle 2002 yılından bu yana 9 kat arttı falan gibi cümleler bu işten anlayanları sadece güldürür. Ne gelişmiş ülke standartları, ne satın alma gücü, ne de dört kişilik bir ailenin açlık sınırı (1608 lira) üzerinden yapılan karşılaştırmalarda asgarî ücretin sınıfı geçmesi mümkün değil. Hatta 2002 yılı dolar ve altın fiyatı üzerinden yapılan mukayesede asgarî ücretli yaklaşık 200 TL fakirleşmiş gözüküyor.

Peki Erdoğan’ı kimler alkışlıyor? Sigmund Freund, “Bastırılmış olan geri döner.” diyor. Eğer bu topluma bir serap gösterilmiş olsa idi geçen süre içerisinde bu ilizyonun fark edilmiş olması gerekirdi. Muhalefet ise daha ziyade medya organlarının AKP’nin elinde olması sebebi ile yalanlar üzerinden toplum mühendisliği yapıldığını savunuyor. Toplumu sadece medyanın oyuncağı görmek demokrasi anlayışına da ters. Hele AKP’nin medyaya rağmen iktidara geldiğini düşünürsek bu izah dahada sırıtıyor. Saray’ın elinde şimdiki çapta medya yokken tabanı benzer düşünceler içindeydi.

AKP’nin toplumun geniş bir kesimini kendisine nasıl bağımlı hale getirdiği konusu araştırmayı bekleyen bakir bir alan. 2015 yılında Aksiyon dergisinde ‘Sürdürülebilir yoksulluk’ başlıklı bir dosya çalışmamız olmuştu. Özetle AKP’nin mutluluk eşiği çok düşük 12,5 milyonluk bir kitlesi var. Bu rakam aynı zamanda genel oyların yüzde 20’sine tekabül ediyor. Önemli bir kısmını emekliler, köylüler ve asgarî ücretliler oluşturuyor. Geçmişin ekonomik ve siyasî krizlerini çok iyi biliyor ve maziye göre AKP’yi çok başarılı buluyorlar. AKP’nin sosyal yardım adı altında yaptığı ekonomik desteğinde bir numaralı muhatabı bu topluluğun hayat standardı algısı çok farklı. Beklenti düşük olunca küçük yardımların bile karşılığı çok yüksek olabiliyor. 15 yıllık süreçte söz konusu yüzde 20’nin reel geliri artmamasına rağmen AKP, bu kitleyi muhalefet boşluğundan da yararlanarak elinde tutmayı başarıyor. 2015 yılında Kemal Sayar’ın yaptığı bir araştırmada herhangi bir ekonomik kriz sırasında AKP seçmeni çözümü başka bir partide değil yine AKP’de arayacağını söylüyordu. Bu açıdan bakınca Erdoğan’ın asgarî ücretten yerli otomobilden bahseder gibi şehvetle bahsetmesi anlaşılabiliyor. Çünkü kitlesini çok iyi tanıyor.

Türk ekonomisinde tedirginlik 2017 yılında bir önceki yıla göre daha da arttı. Büyüme oranındaki yükseklik kronik sorunların üzerine ince bir örtü atsa da zorlu bir 2018 bizi bekliyor. Umudumuzu korumaya devam ediyoruz.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com