Ufuk Şanlı için umut nöbeti

"Buradan Silivri’deki bütün meslektaşlarımıza selam olsun diyorum,” diye konuşuyordu. Bugün ne acıdır ki Ufuk ve cezaevindeki yüzlerce masum gazeteci için Umut Nöbeti tutatacak kimse kalmadı.

KRONOS 01 Aralık 2018 PORTRE

DENİZ İSTANBULLU

28 Şubat baskısının en yoğun günlerinde içimizde en şen şakrak olan oydu. Gazetelerin mizah dergilerini aratmadığı günlerde birbirinden komik gazete manşetleriyle dalga geçmeye bayılırdı. Dönemin meşhur ‘düğmeye kim bastı’ tartışması yaşanırken sağda solda gördüğü her düğmeye basar, ardından da “ben bastım o düğmeye” deyip kahkaha atardı. Deli doluydu. Üniversite yıllarında bir halı saha maçında topa basıp düşünce kafayı sertçe yere vurduğu için biraz kafayı sıyırdığını da düşünürdüm. Fakültenin fiyakalı, hafif kilolu Trabzonsporlusuydu.

Bugünlerde çoğu zaman Ufuk Şanlı’nın, ekonomi muhabiri yerine mizah yazarı olmasının onun başını daha az belaya sokacağını düşünmeden edemiyorum. Ufuk, Kastamonu’nun bağrından çıkıp Fatih Çarşamba’da büyümüş emekçi bir ailenin çocuğuydu. Mercan yokuşunu herkesten daha iyi bilir, esnafın halinden anlardı çünkü babası Beyazıt’ın eskilerindendi. Belki de bu yüzden ekonomi muhabiri olmuştu. TGRT’de başladığı meslek hayatına Aksiyon dergisinde devam etti. İstanbul, biz taşradan gelenler için bilinmez bir gayya kuyusuyken evinin kapısını açtı. Annesi karnımızı doyurdu, babası cebimize harçlık koydu. Bugün en çok şaşırdığım şey, daha düne kadar sofrasına bizden daha fazla oturmuş birçok kişinin hâlâ Yeni Şafak, Sabah gibi gazetelerde çalışmalarına rağmen Ufuk Şanlı’yı tanımıyor gibi davranmalarıdır.

Ufuk Şanlı, Türk ekonomisinin şifrelerini çözmüş bir gazeteciydi. Bugün yaşadığımız krizi, ülkenin güllük gülistanlık olduğu dönemde öngörmüş, kendi üslubuyla “pas pas paraları dolara” diyerek beni uyarmıştı. Çok şükür ki onda da bende de dolara basacak kadar para hiç olmadı.

Malum, 3 Kasım seçimleri öncesi ülkedeki kötü gidişata dur diyen millet, AK Parti’yi iktidara getirdiğinde Ufuk Şanlı çiceği burnunda bir gazeteciydi. İşte o günlerde Zaman Gazetesi, yenilenme adına bir dizi çalışmaya gitmiş, daha önce kültür-sanat sayfasında çalışan Ekrem Dumanlı, gazetenin başına Genel Yayın Müdürü olarak getirilmişti. Çömez bir muhabir olarak büyük masanın kenarından takip ettiğim ilk büyük toplantıda Ufuk içinden geldiği gibi genel yayın müdürüne, “Türkiye ekonomide kötü gidişi durdurmak için Amerika’dan Kemal Derviş’i getirdi. Siz de Zaman Gazetesi’nin Kemal Derviş’i mi olacaksınız? Gazetenin hali pek de iç acıcı değil,” deyivermişti. Herkesin hafif bir tebessümle mukabele ettiği bu diyalog Ufuk’a saygımı daha da artırmıştı.

İşte o çiceği burnunda muhabir, o değişim günlerinde yazdı ilk kitabı ‘Borç Kapanı IMF’yi. Bugünlerde o kitabın yeni baskısı yapılsa en çok satanlar listesine gireceğine eminim. Ufuk’un aslında kitap yazma gibi bir niyeti yoktu. Türkiye’nin bitmeyen krizlerini ve gündemden hiç düşmeyen IMF’yi kendi tarzında anlatmak istemişti. Sayısız okuma, onlarca söyleşi ve ardından yazı işlerine teslim edilen yazı dizisi hiç yayımlanmadı. Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, “Arkadaşlar kitap yazacağına haber yazsınlar” deyince Ufuk’un Zaman’da pek bir geleceğinin olmayacağı da ortaya çıkmıştı.

Sonrası malum, bir türlü kendine yer edinemeden geçen birkaç yıl ve ardından gazete ile yolları tazminatsız ayrıldı. Arada televizyon programları, Sabah ve Vatan gazetelerinde ekonomi muhabirliği, editörlük ve köşe yazıları derken “Beni bağlamaz yanlışa yanlış derim” dediği için başı beladan hiç kurtulmadı.

Halbuki Bakan Berat Albayrak’ın kolejden sınıf arkadaşıydı. Fatih Koleji’nin dar bahçesinde uzun pas yaptıkları günlerin hatırına Sabah’ta yoluna devam etmemesi için hiçbir neden yoktu. Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım, demedi. Yanlış olana yanlış derim diyerek bildiği yolda yürümeye devam etti. Uzun süre işsiz kaldı fakat azminden hiçbir şey kaybetmedi. Sıfırdan bir ekonomi internet sayfası yaptı. Bugün ve Millet gazetelerinde çalıştı. Kayyım baskısına direndi. Dik durdu hiç eğilmedi.

31 Aralık’ta 2015’te havanın buz gibi olduğu yılın son gününde; taze çerez, milli piyango ve hindi geyiği yaptığım bir anda televizyonda gördüm onu. Şu an iki yıldır yattığı cezaevinin önünde özgürlükleri elinden alınmış bütün gazeteciler için ‘Umut Nöbeti’ tutmaya gitmişti. Üstündeki siyah kabanı biraz dar, beresi biraz küçük gelmiş olsa da vicdan sahibi iyi bir insan ve gerçek bir gazeteci olduğunu bir kez daha ispatlamıştı. Ufuk, “Özgürlük bedel ister. İçerdeki gazeteci dostlar bu bedeli bizler için ödedi. Bizlerin burada soğukta bir süre kalması onların ödediği bedelin yanında çok da bir şey ifade etmiyor. Buradan Silivri’deki bütün meslektaşlarımıza selam olsun diyorum,” diye konuşuyordu. Bugün ne acıdır ki Ufuk ve cezaevindeki yüzlerce masum gazeteci için Umut Nöbeti tutatacak kimse kalmadı.

Sevgili kardeşim, çok haklısın; özgürlük bedel ister, sen ve etrafındakiler bu bedeli fazlasıyla ödediniz.

Selam olsun size.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com