Unutulmadın Ayşenur!

KRONOS 03 Mayıs 2017 PORTRE

AYTEN DENİZ

2012 yılıydı. Yeni stajyerlerle birlikte habere gidiyor, onlara yardımcı olmaya çalışıyorduk. Ayşenur Parıldak Zaman’da çalışmaya henüz başlamıştı. Meraklı ve idealist bir gazeteci adayıydı. Gerek bilgi ve birikim, gerekse yetenek bakımından farkını hemen gösteriyordu. Bunda Taraf gazetesindeki tecrübelerinin büyük payı vardı. Diğer bir özelliği de henüz çok yaygın olmayan sosyal medyayı iyi kullanmasıydı.

Türkiye’nin en ilginç Twitter hesaplarından birini oluşturmuştu: @sosyalmunzevi. Hatta o dönemde sosyal medya ile ilgili yapılan haberlere bile konu olmuştu. Oldukça iyi ve nitelikli bir takipçi kitlesi vardı. Hesabından zeka dolu, muzip, ilginç, mizahi, bazen de duygusal paylaşımlar yapıyordu. Ancak Ayşenur sosyal hayatında hiç de münzevi değildi. Duygusal zekası yüksek olmakla birlikte romantik, esprili, sıcakkanlı ve şefkatli bir kişiliğe sahipti.

Ayşenur, sokakta çalışmak zorunda kalan küçük işçi çocuklardan, bacağı sakatlanmış küçük bir kedi yavrusuna dek her gördüğü olaydan etkilenir, yapabileceği bir yardım varsa üzerinde sorumluluk hissederdi.

Onu tanıyanlar sade ve zarif zevklerine hayrandır. Çok para harcamadan evinden çalışma masasına kadar farkını hissettirir. En çok vakit geçirimeyi sevdiği mekânlar antikacılar ve sahaflardır.

Hukuk Fakültesi’nden hocası Profesör Mithat Sancar’ın tavsiyesi ile yolu düşmüştü Zaman’a. Sancar, Zaman gazetesine yazıyordu. Ayşenur’a “Ben orada yazıyorum, sen de git stajını yap,” diyerek referans olmuştu. Gazeteye geldikten bir müddet sonra, aldığı hukuk eğitimi de dikkate alınarak adliye muhabiri yapıldı.

İşi zordu Ayşenur’un. Stresli bir çalışmaya bir de onun titizliği eklenince çok yoruluyordu. En mutlu ve huzurlu anını haberini teslim ettiği an olarak tarif ederdi.

Her ne kadar başarılı bir muhabir olarak öne çıksa da Ayşenur’un gözü arkadaydı. Esas yapmak istediği iş eğitimini aldığı hukuk alanıydı. Gazeteye daha fazla devam edemeyecek, hukuk fakültesine dönecekti. Bir an önce kalan derslerini vermek istiyordu. Öyle de yaptı.

Özel hayatı ile ilgili planları da vardı. Geçtiğimiz yıl Londra’yı ziyaret ettiğinde uzun uzun konuşmuştuk.

Başından tatsız bir evlilik geçmişti. Gazeteden istifa etmişti. Yeni bir hayata başlamak için İngiltere’ye yerleşmek istiyordu. Onu Türkiye’ye uğurladığımızda bir süre sonra tutuklanacağı aklımızdan geçmezdi.

Ayşenur’u tanıyanlar bilir. Özgür ruhlu, biraz başına buyruk, kendini bir yere ait hissetmeyen bir kişiliğe sahiptir. Ona yaftalamak, kategorize etmek kimsenin haddi değil.

Ayşenur’a, Büşra Erdal’a ve çoğuyla mesai yaptığım diğer arkadaşlarımı hiç hak etmedikleri cezaevlerinde görünce birkaç yıl önce katıldığım bir akşam yemeği aklıma gelir.

2013 yılının Eylül ayıydı. İngiltere Parlementosu’nda “Türkiye’de Barış Süreci” ile ilgili bir toplantı yapılıyordu. Konuşmacılar Siddik Bakir, Abdurrahman Kur ve Hayko Bağdat’tı. Parlamentoda gerçekleşen, Centre for Turkey Studies’in düzenlediği toplantı sonrası katılımcılar olarak yakınlardaki bir Türk restoranına davet edilmiştik. Oturduğumuz masanın da gündemi Türkiye’ydi. Karşımda orta yaşlı, kır saçlı, hafif kilolu esmer biri oturmuştu.

Karşımdaki şahsın -ismini vermeyeceğim- öngörüleri ilginçti: Ona göre cemaate yakın olarak görülen dershaneler kapatılacak, hastanelere, gazetelere ve diğer bütün el konulacak, dünyadaki Türk okullarının, hastahanelerin, gazetelerin ve hizmet kurumlarının kapısına kilit vurulacaktı.

Ciddiye almamıştım.

Ayşenur’la ilgili dün tahliye kararı verildi. Ama daha cezaevinden çıkamadan savcı itiraz etti ve Ayşenur tekrar tutuklandı. Bilmeyen olabilir, ‘Fuat Avni’ isimli sosyal medya fenomeninin takip listesinde olmakla suçlanıyor. Oysa o hesap bütün adliye savunma muhabirleri gibi 214 kişiyi daha takip ediyordu. Ve tabii aralarında ne bir yazışma var ne bir irtibat vardı.

Şimdi Ayşenur, terör suçundan tutuklu…

Hayır, Ayşenur sadece gazetecidir, ince zevkli bir entelektüeldir.

Gerisi ise sadece bir kara propogandadır.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram