Başkan halkçı, kabine sağcı

EMİR KORKMAZ 12 Aralık 2016 Genel

Donald Trump 20 Ocak’ta yemin ederek göreve başlayacak. Bugünlerde kabinesini oluşturmakla meşgul. Herhalde seçilmeyi beklemediği için bazı önemli görevlere kimleri getireceğini hala muamma. Ancak açıklanan adayların çoğunun ortak noktası sağ politikaların sıkı takipçisi olması.

Trump’ın bu seçimleri çok bilinçli yaptığı ortada. Milyarder işadamı, politikacı kimliğiyle girdiği ilk yarışı kazansa da aslında önümüzdeki süreçte onu bekleyen birçok sorun var. Her şeyden önce seçimde rakibi ondan 2 milyondan fazla oy aldı. Yani halk desteği zayıf. Bunun yanında Trump, ABD tarihinin en az kamuoyu desteğiyle göreve başlayacak başkanı. Oran yüzde 40’ların altında. Koltuğa yeni oturacak birisi için bunların tümü dezavantaj.

Trump tüm bu olumsuz şartlara rağmen her konuşmasında ‘’önümüzdeki 8 yıl’’ ifadesini kullanıyor. Yani 2020’de yapılacak seçimleri de kazanacağını düşünüyor. Aslında halk nezdinde desteğinin zayıflığının kendisi de farkında. Bu nedenle bir daha seçilebilmek için mevcut aldığı oyun üzerine en az 3 milyon oy daha koyması gerekiyor. Yeni seçmenlere ulaşmanın yanında kendine oy veren muhafazakar seçmen grubunu da dağılmadan birarada tutmak zorunda. İste Trump’ın önemli görevler için yaptığı seçimlerin altında bu iki kritik konu yatıyor: Önce kendi blokunu sağlam tutmak bunun yanında popülist mesajlarla yeni kitlelere ulaşmak.

Trump, zaten kendine oy veren kitleyi nasıl sürükleceğini keşfetmiş durumda. Bunu algıya oynayarak yapıyor. Bazen konuşmalarında, sık sık da Twitter üzerinden verdiği mesajlarla kitlesini bugüne kadar hep diri tuttu. Söylediklerinin arasında gerçekdışı söylemler bulunsa da bugüne kadar hep istediği mesajları verdi. Algıyı istediği gibi yönlendirdi.

Aslında Trump, 2000’li yılların dünyadaki yükselen liderler matematiğini çok iyi incelemiş. ‘’Halkın duygularına hitap eden ifadeler kullan. Bunların içine gerçek olmayan bilgiler de yerleştir. Kimse bunları sorgulamaz zaten. Ardından kitleyi hep diri tutmak için populist mesaj bombardımanını sürdür.’’ Dünyanın dört bir yanında son dönemde yükselen liderlerin ortak profili bu.

Trump bu nedenle seçimden bir hafta sonra Indiana eyaletindeki fabrikasını Meksika’ya taşıma kararı veren Carrier firmasını ikna etmek için çaba harcadı. Seçimlerden önce kapatılacağı açıklanan fabrikada 2 bin kişi işini kaybedecekti. Trump’ın devreye girmesiyle şirkete birtakım kolaylıklar sağlandı ve yaklaşık 800 kişi çalışmaya devam edecek.

Aslında işsizlik oranlarının yüzde 5’in altına inerek tarihi bir dönemden geçtiği ve 160 milyona yakın insanın çalıştığı ABD’de 800 kişi devede kulak bile değil. Ama Trump’ın adaylık yarışına girdiği günden beri en sık kullandığı argüman,  ülke dışına giden işletmeleri geri getirmekti. Şimdi taraftarları sosyal medyada 2 bin kişinin çalıştığı fabrikayı kapanmaktan kurtaran lider olarak lanse ediyor Trump’ı.

Halk arasındaki konuşmalarda, ‘’Bak adam daha koltuğa oturmadan fabrikaları kapanmaktan kurtardı’’ yorumları başladı. Trump’ın popülaritesi düşük de olsa fabrikaların kapanması yönündeki çabalarına destek yüzde 60’larda. Hatta rakibi işçi oylarının daha çok gittiği Demokrat Parti taraftarları içinde bu politikaya destek, kendi partisinin taraftarlarından bile yüksek. Yani Trump halkta iyi bir damar yakaladığının fark ettiği anda bunun üzerine gidiyor. Görünüşe göre bunu görev süresi boyunca da devam ettirecek.

Trump, kendisi populist mesajlarla yeni kitlelere erişmeye çalışırken kabinesine almayı planladığı sağcı isimlerle de kendisine oy veren mufazakar bloğun dağılmasını engellemeye çalışacak. Eğitim, sağlık ve çevre konuları medyada çok yer bulsa da aslında halkın gündemine ‘’geçim’’ kadar çok girmeyen alanlar. Trump, kendi seçmen kitlesine de bu alanlarda atacağı sembolik adımlarla gerekli mesajları verecek.

Trump’ın bir başka stratejisi de sürekli kendisinin gündemde olması. Söyledikleri veya söylemedikleriyle medyanın gündeminde sürekli Trump var. İki cümle ile iki hafta konuşulacak malzeme üretiyor. Böylece medyanın enerjisi Trump’ın kişiliğiyle ilgili konulara odaklanıyor. Kendisini gündemi işgal ederken atadığı muhafazakar isimler kendi gündemlerini sessizce yürütecek. Böylece kendi kitlesini tatmin edecek adımlar rahatlıkla atılacak.

Trump’ın populist yanlarından birisi de tartışmalı konularda da geri adımlar atabileceği izlenimini vermesi. Ama sadece izlenimi veriyor. Yine bildiğini okuyor. Ama ilk verdiği izlenim üzerinde yapışıp kalıyor. Bunun en dikkat çekici örneği çevre konusundaki tutumu.

Trump, seçildikten sonra New York Times gazetesine verdiği mülakatta çevre konusunda daha önce ‘’saçma’’ olduğunu iddia ettiği ‘’iklim değişikliği’’ konusunda fikrini değiştirmeye açık olduğunu söyledi. Ardından Çevre Koruma Ajansı’na atama yapmadan önce bu konudaki hassas tutumuyla dikkat çeken eski başkan yardımcısı Al Gore ile biraraya geldi. Bir anda tüm medyada Trump’ın seçimden önce verdiği mesajların aksine çevre konusunda daha dikkatli bir politika izleyeceği tartışılmaya başlandı. Ancak Gore görüşmesinden iki gün sonra iklim değişikliği konusunda Trump’tan daha ağır bir çizgi izleyen ve çevrecilere yönelik soğuk tutumuyla bilinen Oklahoma Başsavcısı Scott Pruitt’un bu göreve getirileceği açıklandı.

New York Times mülakatı ve Al Gore görüşmesiyle umutlanan çevreciler bir anda neye uğradıklarını şaşırdılar. Trump yine bildiğini okumuştu. Ancak halkın aklında kalan imaj, Trump’ın bazı tartışmalı konularda değişebileceği yönündeki ‘’olumlu’’ mesajdı.

Bundan bir adım ötesi ise bakan adayları içinde kendi seçim kampanyasında verdiği sözlerin aksini savunanların bulunması. Trump, kampanyası boyunca asgari ücretin artırılmasını savundu. Bu nedenle alt gelir gruplarından dikkat çekici oranda oy aldı. Ancak Emek Bakanlığı’na getirmeyi planladığı isim, asgari ücret zammına karşı çıkanların sembollerinden işadamı Andy Puzder. Benzer şekilde kampanya döneminde Trump sosyal güvenlik konusunda kesintilere gitmeyeceğini vaadetmişti. Buna karşılık Sağlık Bakanlığı’na getirmeyi planladığı Tom Ford, devletin sosyal güvenlikten tamamen çekilmesini savunan bir isim.

Bunun gibi Çalışma Bakanlığı’na getirilecek Elaine Chao, sendika düşmanlığıyla ve işveren dostu olmasıyla tanınıyor. Bush kabinesinde de aynı görevi yapmıştı. Sağ camianın yakından tanıdığı ve önem verdiği bir ismi, Betsy DeVos’u Eğitim Bakanlığı’na aday gösterdi. Bu kişiler ülkenin diğer kesimleri için çok anlam ifade etmese de sağ muhafazakar camianın yakından tanıdığı isimler. Görev sürelerinde yapacakları sembolik değişikliklerle kendi kitlelerine kolaylıkla mesajlar verebilecek kişiler.

Hepsinin ötesinde Trump başta olmak üzere Beyaz Saray’a önemli görevlere atayacağını açıkladığı isimlerin ve bakanlık için önerileceklerin arasında devlet tecrübesi olan çok az isim var. Planlanan isimlerin çoğu iş dünyasından. Devlet tecrübesi olanların tümü de emekli askerler.

Henüz yemin edip göreve başlamasa da Trump’ın bugüne kadar çizdiği profil, kendisinin halka sıcak gelecek mesajları vererek destekçilerini artırmayı hedeflediği, göreve getireceği sıkı muhafazakar ile de, kendi cephesini kuvvetli tutacağı yönünde. Yani formül çok açık: Başkan halkçı, kabine sağcı.

 

 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com