Bu sefer teğet geçmez

HARUN ODABAŞI 30 Ekim 2017 GÖRÜŞ

Artık bir gerçeği başta ekonomi yönetiminin kabul etmesi gerekiyor. Türkiye’nin ekonomi görünümü ve eko-politik algısı değişti. Dövizin sakin limanlarda demir attığı, faizin tek haneli rakamları solukladığı Lale Devri sona erdi. Bugünlerde sık sık tekrarlanan ‘terörle mücadelede 90’lara dönüldü’ ifadesi ekonomi politikaları içinde aynen cari.

Merkez Bankası’nın her ay açıkladığı verilerde ekonominin finansmanı nerede ise kaynağı belli olmayan dövizlerle sağlandığı saklanamıyor. Bu yakıcı durumun kabul edilmemesi gerçekçi politikaların oluşturulmasını da engelliyor. Siyaset aktörlerin pokerde eli zayıf oyuncunun blöf yapması gibi sert söylemleri riski daha da artırıyor. 2001 krizi malum Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Milli Güvenlik Kurulu toplantısında anayasa kitapçığını fırlatması ile başlamıştı. Bu gerçek bizi Sezer Anayasa kitapçığını fırlatmasa idi kriz olmazdı gibi bir yanılgıya sürüklememeli. Bütün ekonomik göstergeler eror veriyordu. Kriz bağıra bağıra geliyordu. AKP iktidarı 2008 global krizinde doğru kararlar alarak krizin teğet geçmesini sağlayabilmiş, 2 yıllık bir türbülansın ardından ekonomi toparlanmaya geçmişti. Ancak şu anda bütün göstergeler bağışıklık sisteminin zayıfladığını gösteriyor. Hükümet teyakkuza geçmez ise açık denizlerde fırtınaya yakalanmak mümkün.

Peki bu paradigma değişikliğinin sebebi ne? Dış ve iç faktörler şeklinde incelersek dış ayağında hükümetin bir kabahati yok. Global nizamda temel bir trend değişikliği söz konusu. 20 yıldan fazladır uygulanan düşük faiz politikasının bittiği ve eksiden artıya döndüğü noktasında piyasalarda genel bir konsensüs var. Amerikan Merkez Bankası (FED) başkanının ifadeleri başta olmak üzere bütün raporlar bunu gösteriyor. Trump etkisi ve sıkı para politikasına geçişle birlikte gelişmekte olan ülkelere olan sermaye akımının yavaşlaması muhakkak gibi. Avrupa Birliği’nde ise Yunanistan krizi, İngiltere’nin AB’den ayrılması derken Katalan bağımsızlığı süreci Euro’nun geleceği ile alakalı soru işaretlerini artırdı. Acımasız kur savaşlarında hareketlilik aksiyon filmlerini aratmıyor.

İç faktörlere gelirsek dünyada bütün bunlar olurken biz AB yükümlülüklerimizi yerine getirip ev ödevlerimizi doğru yapsaydık belki genel fotoğraftaki değişiklikten olumlu etkilenme seçeneğimiz bile söz konusu olabilirdi. Ama maalesef Türkiye hem politik hem de ekonomik anlamda büyük bir savrulma yaşıyor. Pek dile getirilmese de kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği reytinglerin, krizle boğuşan Yunanistan’dan bile kötü durumda olmasının orta vadede olumsuz yansımaları kaçınılmaz. Sadece borçlanma faizlerinin bile yükselmesi bile özel şirketlere ve kamuya kâbus gördürmeye yetiyor. Unutmayalım bizim her yıl döndürmemiz gereken ortalama 202 milyar dolarlık (Toplam 431 milyar dolar) dış borcumuz var. Savaş riski ve hükümette demokratik kriterlerden uzaklaşma iradesi Türkiye’nin piyasa değerini düşüren diğer unsurlar. Bu negatif ayrışmaya global oyuncular şimdiden fiyatlandırmaya başladı bile.

Türkiye’de doğru olmasa da ekonomiyi döviz ve faiz üzerinden tarif etme gibi bir alışkanlık var. İşsizlik ne kadar artarsa artsın veya büyüme eksilere bile düşse faiz ve döviz istikrarda ise problem yok demektir. 15 yıllık AKP iktidarı belki en ciddi şekilde eski hükümetlerin girdiği döviz-faiz sarmalına girmek üzere. Zira elde karşılık verecek silah kalmadı.

2008 krizinin akabinde Türkiye 2009’da yüzde 4,5 küçülmüştü. Bunun için teğet geçti denilmişti. O günkü sağlam kurumsal yapı ve sermaye akışı bugün kalmadığına göre ufuktaki krizin teğet geçme ihtimali var mı?

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com