Kusursuz ‘dadı’ gerilimi
Son günlerde herkesin dilinde bir gerilim romanı var. Fransız yazar Leila Slimani’nin Goncourt Ödüllü romanı “The Perfect Nanny” (Kusursuz Dadı). Paris’te yaşayan bir orta sınıf ailenin iki çocuklarına bakmak için bir dadı tutmaları üzerine kurulu roman, aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlatıyor. Gerilimi her sayfada artan romanın uyarlamasını beyazperdede görmek için muhtemelen çok beklemeyeceğiz. “Kusursuz Dadı” ABD’de Penguin etiketiyle yayımlandı.
Herkesin konuştuğu bilimkurgu
Bilimkurgu okurlarının adına aşina olduğu Nick Harkaway’in yeni romanı “GNOMON,” ABD’de son günlerin en çok konuşulan kitaplarından. Philip K. Dick ve Haruki Murakami gibi yazarlarla kıyaslanan Harkaway’in yeni romanı, bilimkurgu ve polisiye gibi türleri birleştiriyor. Vatandaşların sürekli gözaltında tutulduğu GNOMON âleminde geçen hikâye, Sistem’in bireylerin hafızalarını bile kontrol ettiği bir distopya. GNOMON, son günlerde popüler olan Black Mirror dizisinin uzun ve ustalıkla tasarlanmış bir bölümü gibi.
Dickens o romanı nasıl yazdı?
Charles Dickens ünlü “A Christmas Carol” adlı novellasını 1843’te yayımlamıştı. Peki yıllardır karlı manzaralarla beraber Noel’in simgelerinden olan roman nasıl yazıldı? Samantha Silva ilk romanında Dickens’ın o kitabı nasıl yazdığını kurmaca bir şekilde anlatıyor. Tıpkı Dickens’ın yapıtı gibi ‘Noel ruhu’nu yansıtmaya çalışan bu yer yer komik ve sıcak roman, özelikle Noel mevsiminde adından söz ettirdi.
Penceredeki kadın
A.J. Finn’in “The Woman in the Window” (Penceredeki Kadın) adlı yapıtı son günlerin çok konuşulan gerilim romanlarından. Yıllardır polisiye kitaplarının editörlüğünü yapan yazar, ilk kez bir roman yayımlıyor. Kitap aslında Alfred Hitchcock’un “Arka Pencere” adlı filminin yeniden kurgulanmış biçimi. Penceresinin önünde otururken bir suça tanık olduğunu düşünen kadın şüpheleri etrafında şekillenen hikâye, eleştirmenlerden tam not aldı.
Öldükten sonra
Thomas Pierce’ın “The Afterlives” (Ölümden Sonraki Yaşam) adlı romanı 33 yaşındayken ‘teknik olarak ve birkaç dakikalığına’ ölen bir kahramanın hikâyesini anlatıyor. Kısa ölüm tecrübesinde hiçbir şeye tanık olmadığı için hayata döndürüldükten sonra “ölümden sonraki hayata” inanmayı bırakan kahraman, öte dünyadan işaretler almaya başlayınca konuya bakışı değişiyor. Ölülerle hayattakileri bağlayan şeyin ‘sevgi’ olduğunu anlatan bir roman…
Neşeli günlükler
İngiliz aktör, oyun yazarı ve yazar Alan Bennett’ı tanıyanlar tanıyor. Bennett sahneden olduğu kadar edebiyattan da tanıyanlar var. Uzun süredir London Review of Books dergisinde günlüklerini yayımlayan yazarın hatırı sayılır bir tiryaki kitlesi oluştu. Bennett ilgi gören günlüklerini nihayet kitaplaştırdı. “Keeping On Keeping On” (Devam Etmekte Devam Etmek) adıyla yayımlanan oylumlu günlüklerde zekâ ve mizah dolu metinler karşımıza çıkıyor. Bennett politik ve sosyal konularda da sözünü sakınmıyor.
Rus şiirinin altın dönemi
Hemen herkes Rus romanlarına hayrandır ama Rus şiirinin zenginlikleri pek bilinmez. Bu zenginliği geniş kitlelere tanıtmak isteyen Columbia Üniversitesi, Rus şiirinin “Altın Çağ” olarak adlandırılan döneminin önemli şairlerinden Konstantin Batyuşkov’un şiirlerinden bir seçki yayımladı. Kitaptaki şiirlere açıklamalar da eşlik ediyor. Şiirlerinin müzikalitesiyle tanınan Batyuşkov hakkında Puşkin şöyle diyor: “Petrarca İtalyan diliyle ne yaptıysa Batyuşkov da Rus diliyle onu yapmıştır.”
Oscar Wilde’ın son günleri
Oscar Wilde’ın yaşamının son yılları edebiyat tarihinin en ilginç dilimlerinden birini oluşturur. Wilde’ın trajik sonu sadece yazarın kişisel yolculuğu değil toplumsal normların dönüşümü açısından da önemlidir. Bu yüzden olsa gerek Wilde’ın özellikle son yıllarına ilişkin epey çalışma var. Bunlardan bir yenisini akademisyen Nicholas Frankel kaleme aldı. Frankel kitabında Wilde’ın son döneminin farklı bir okumasını yapıyor ve “trajik figür” imgesini tersine çeviriyor. Yaptıklarından pişmanlık duymayan bir Wilde var karşımızda. Kitap Harvard Üniversitesi Yayınları’ndan çıktı.
