'Ecdat' araba camında güzel

CEM MORA 04 Mart 2017 GÖRÜŞ

2002 yılında Mekke’den gelen haberler hiç iç açıcı değildi. Kabe’de tavaf ederken başınızı kaldırsanız göreceğiniz Ecyad kalesi’ne buldozerler girmişti. Tarihi yapıyı ve konuşlandığı tepeyi dümdüz etmek için çıkardıkları sesler Mescid-i Haram’da okunan tekbir, tehlil ile salât ve selamları bastırıyordu.
Çok uzun zaman geçmeden bu uğursuz gürültünün sebebi anlaşıldı. ‘Ecdat’ın inşa ettiği tarihi ‘Ecyad’ kalesinin yerine ‘Zemzem Tower’ adı verilen ucube gökdelen yükseldi. İnşaatı yapanlar ise dünyada selefi sıfırlamacılığın ve terörizminin post-modern markası Üsame bin Ladin’in aile şirketiydi.
Gökdelenin üzerine kondurulan ve ‘Mekke’nin her yerinden görülebilen saat’ abartısı bile durumu değiştirmeye yetmedi. Bir utanç anıtı olarak Kabe’ye tepeden bakan ultra lüks otel dünyanın en kitch yapısı olarak biricikliğini koruyor. Her biri için dört beş rakamlı dolarlarla ödenen odalarının müşterileri arasında parasının kaynağı ile ilgili kuşku duyulan Türkiye’den ziyaretçiler de var.
Birkaç yıl sonra da kutlu şehirdeki nadide tarihi yerleşkelerden Osmanlı kışlası da yıkıldı.
Her iki hadisede de Türkiye’de kıyametler koptu. ‘Arabistan ‘Ecdatın yaptığı Ecyad kalesini yıkıyor, kışlayı yerle bir ediyor’ haberleri ülke gündeminde önemli yer işgal etti. Gazete manşetlerinden televizyon programlarına kadar konuşuldu, tartışıldı. Konunun kamuoyuna malolmasına en büyük vesile bugün, ‘Tarihi sarayların mabeyn olarak ihyası’ üzerine bilirkişi olan Murat Bardakçı’dan başkası değildi.
O gün ‘Ecyad’ diye haykıranlar buğün ecdada ait ne varsa aleni olarak talan ediyor, peşkeş çekiyor, kente karşı suç işlemekten geri durmuyor. Araba camlarına Osmanlı tuğraları, sembolleri yapıştıran kasaba siyasetçileri ve mütaahitler göz göre göre tarihi mirası yok ediyor.
Kente karşı işlenecek suçlarla ilgili neler yapabileceklerinin ilk işaretini Bursa’da vermişti Ak Parti. Tarihi Ulucami’ye yürüme mesafesinde tek katlı evlerin olduğu mahalleyi yıkıp yerine yüksek katlı TOKİ konutları dikmişti. Şehrin daha sonra yine bir rant kavgası sonucu suikaste kurban giden Artvin kökenli belediye başkanı Hikmet Şahin ve Belediye Meclisi bunda bir beis görmemişti.
Ankara’nın ise umurunda bile olmamıştı. Bir süre esonra Bursa’yı ‘marka şehir’ yapmak için Uluşehir sıfatını uygun bulan ve uyduruk bir logo tasarlatan Rizeli vali Münir Karaoğlu’nu da görecekti Bursa. Ama 24 saat boyunca kentin ortasında yükselen çirkinlik abideleri Ulucami’yi ve şehri gölgelemeye devam edecekti.
Bursa’daki mimari depremin artçısı İstanbul’da oldu. Zeytinburnu’nda kentin 500 yıllık siluetine hançer gibi saplanan üçüz ’16/9′ binaları geldi. Mekke’de nereden bakarsanız bakın utanç kulesinin saatini nasıl görüyorsanız, İstanbul’da da geleneksel İstanbul siluetinin ortasında kılıç yarası gibi bu üçüz gökdelenleri görebiliyordunuz.
İstanbul gibi tarihi bir şehrin geçmişini milattan önce 8 bin yıl geriye götüren Yenikapı buluntuları bile “üç beş çanak çömlek” olarak küçümseyen ‘medeniyyet’ anlayışı resmi politika olmuştu. Yapacak birşey yoktu. Köftecinin çorbacının ismini Osmanlı koyduktan sonra ne önemi vardı ‘ecdad’ın camisinin, türbesinin. Rant oburluğu o kadar ileri gitti ki mevcut kara parçaları bile yeterli gelmedi bir süre sonra. Önce Yenikapı kıyısı dolduruldu. İnşaat lobisinin kepçeleri her yeri altüst ederken çıkardığı eşintilerden adacıklar yapma planları açıklanıyor süslü laflarla. Üstelik İstanbul’un Avrupa yakasında nasıl bir kıyım yapılıyorsa, Anadolu yakasına da simetriği yapılıyordu. Pendik-Kartal açıkları dolduruluyor, ‘Adalara nazır yapay adalar’ projeleriyle hayaller satılıyordu. Son durak, Üsküdar’daki zarif Şemsi Paşa Camii kıyısı. Orayı da doldurmayı kafalarına koymuşlar.
İstanbul ve Türkiye sessiz kaldıkça hadsizliğin ölçüsü artıyor. Geçmişe ait ne varsa eski bulan, herşeyi sıfırdan yapmaya kararlı merkezi hükümet ve uzantısı yerel otoriteler sadece ihaleye çıkarıp işaret ediyor. Gerisini müteahhitler hallediyor ne de olsa. Tıpkı Galataport projesi ortakları gibi. Konsorsiyum önce İstanbul’un ilk modern yolcu karşılama-uğurlama salonunun başını yedi. Bir gece yarısı şehir uyurken iş makineleri Karaköy sahilindeki döneminin en zarif mimari özelliklerini barıntıran binasını yerle bir etti.

1940’larda inşa edilmiş erken Cumhuriyet döneminin özgün yapılarından Karaköy Yolcu Salonu’nun yıkılması domino etkisi yarattı. Birkaç gün sonra ise aynı iş makinelerinin hedefinde 1’inci iderecede tarihi bina olan Paket Postanesi vardı. Kemankeş Caddesi’nde yer alan ‘ecdat yadigarı’ bir müstesna bina daha yok edilmişti.
Doğuş Grubu ve Bilgili Holding ortaklığıyla yürütülen Galataport projesi sınır tanımıyordu. Karaköy ve Tophane arasında uzanacak Galataport projesi kapsamında artık Paket Postahanesi de yok.
Oysa Eski Paket Postahanesi 1892’de başlayan Galata Rıhtım inşaatı sürecinde, 1907-1911 yılları arasında Gümrük binası olarak yapılmıştı. ​Son günlerine kadar da kargo şirketlerine benzer bir şekilde sadece paket kabul edilen ve gümrük işlemi yapılan mekan olarak hizmet Verdi. Erken dönem betonarme bina örneklerinden olan binanın arduvaz kaplamalı kubbesi alameti farikasıydı. ​Binanın üzerindeki kubbeli mekan yapıldığı dönemin oldukça ileri yapım teknikleri kullanılarak inşa edilmişti.
Osmanlının en büyük talihsizliği ömrünü tamamladıktan sonra bütün tebasının mirasyedi olması sanıyorum. İmparatorluğun önemli şehirlerindeki resmi, dini ve sivil mimarı miras aradan yüz yıl geçmeden büyük kayıplar yaşadı. Selanik’ten Belgrad’a, Medine’den Şam’a kadar yüzlerce tarihi eser yok edildi.
İmparatorluğun doğal mirasını devralan Türkiye Cumhuriyeti ise ne acıdır ki en büyük yıkım ve talan muhafazakar yönetimler eliyle oldu. Ortanın solu Bülent Ecevit’in, sosyal demokrat Erdal İnönü’nün aklına bile gelmeyecek şehire karşı suçlar ve kabahatler Adnan Menderes’ten, Recep Tayyip Erdoğan’a uzanan sağ, ‘muhafazakar’ dönemde sıradanlaştı.
Demokrat Parti Vatan, Millet ve Ordu caddeleri açılırken yıkılan camilerin, hamamların, çeşmelerin sayısı o kadar fazla ki, bugün ortalama bir Anadolu ilindekileri geçer.​
Bugün İstanbul’daki mirari yıkım şöhretsever hanım sultanların laf kalabalığı, rantsever siyasetçi müteahitlerin aceleciliği, çakma tarihçilerin zevzeklikleri arasında ‘ecdat, ecdat…’ diye diye herkesin gözü önünde icra ediliyor.
Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com