En sakındığı yerden, Erdoğan’dan darbe yedi Erdal….

KRONOS 14 Haziran 2017 PORTRE

ADEM YAVUZ ARSLAN yazdı…

Eskiler ‘üzerine çok düşülen şeyler daha çok kazaya-zarara uğrar’ veya ‘esirgediğiniz, üzerine titrediğiniz şeye her halde bir zarar gelir’ anlamında ‘sakınan göze çöp batar’ demişler.

Çeyrek asırlık dostum, arkadaşım , meslektaşım Erdal Şen’in hikayesi benim için biraz öyle.

Erdal üzerine çok titrediği hassas olduğu bir konuda, hiç de beklemediği bir şekilde linç edildi ve neredeyse bir yıla yakındır cezaevinde.

Tıpkı Mustafa Ünal’da olduğu gibi, onu yakından tanıyan bilen siyasiler-gazeteciler hakkını savunmadığı gibi linç edilirken bir taş atmaktan da geri durmadılar.

BİR ÖMÜR TANIŞIKLIK

Erdal Şen’in hikayesini anlatmaya 22 yıl öncesine, İzmir’e giderek başlamalıyım.

Ben İletişim Fakültesini bitirmiş ve Zaman Gazetesi’nin İzmir Büro’sunda işe başlamıştım. O gün işe başlayan bir kişi daha vardı; Erdal Şen. Nazilli’de başladığı muhabirliği İzmir’de devam ettirecekti.

Gazetenin uzun yıllar bölge temsilciliği olarak kullandığı Batı İşhanı’ndaki mütevazi ofiste masalarımız yanyanaydı.

Orada başlayan tanışıklığımız, dostluğumuz aralıksız 20 yıldan fazla sürdü.

Zaman içinde acı tatlı çok anımız oldu. Biraz da bekar olmanın etkisiyle haftada 7 gün, günde 10 saati büroda geçiriyorduk.(iletişim imkanları şimdiki kadar da geniş değildi, haber yazmak için büroya gelmek zorundaydık)

Erdal oldum olası politikayı-siyaseti severdi.

Rahmetli Turgut Özal’la ilgili anısını fırsat buldukça anlatırdı. “O’nu ilk canlı gördüğümde 10 yaşında idim. Memleketim Nazilli’ye geldiklerinde babam beni onun seçim otobüsüne bindirmiş; ben de elimdeki portakalı Turgut Özal’a ikram etmiştim. Yanında bulunan eşi portakalı eliyle soymuş ve teşekkür etmişti.”

Yıllar sonra Özal’ın eşi Semra Hanım’la söyleşi yaparken bu girişle başlamıştı takdime. 

İzmir’de de Erdal genç bir gazeteci adayı olarak siyasi partileri ve büyükşehir belediyesini takip ederken ben polis ve adliyeden sorumluydum. Ben gün boyu toplumsal olayları, mahkemeleri izlerken onun siyasilerle takılması hep geyik muhabbetlerine neden olurdu.

Şimdiki muhabirler dinliyor mu bilmiyorum, ben uzun süre polis telsizi dinlemiştim. Olaylara en hızlı ulaşmanın yolu polis telsizini takip etmekti (tabi kodları tanımları vs bileceksiniz)

O dönemin haberi müdürü hayli sertti ve gündem toplantılarına haber vermek hepimizi geriyordu. Erdal’ın bahanesi hazırdı: “Ademin işi kolay, mutlaka cinayet, kaza, gösteri vs oluyor bizim öyle mi ?’

Tacizlerinden bıkıp bir iki kez adliyeye götürmüşlüğüm bile vardı. Polis telsizini dinleme görevini bir gün ona verince pes etmişti.

Hatta bir defasında (1995-Sel felaketi) protesto gösterisinin arasında kalıp linç edilme tehlikesi geçirince bana takılmak için başka gerekçeler aramaya başlamıştı.

Erdal sıkı bir Nazilliliydi.

Memleketine çok bağlıydı, her laf bir şekilde Nazilli’den çıkardı. Bu durum üzerine dönen geyiğin haddi hesabı yoktu. Telefonda memleketinden birileriyle konuşurken kullandığı ‘Ege aksanı’ başka bir muhabbet kaynağıydı.

Nazilli’ye olan ilgimizde tabi ki Erdal’ın memleketinden getirdiği o muhteşem incirlerin etkisi de yok değildi.

Zaman’ın İzmir bürosunda 3 yıl beraber çalıştığım Erdal ile yollarımız sırasıyla İstanbul ve Ankara’da da kesişti.

Önce ben İstanbul’a taşındım ardından Erdal. O yine çok sevdiği siyaset ve yakın tarih haberleri yaptı. Ben sevmesem de polis -adliye haberlerine devam ettim.

Erdal ilginç bir arkadaştı.

İyi giyinmeyi, iyi yaşamayı seviyordu. Üç kuruşluk muhabir maaşından daha fazlasını kıyafete harcardı. Ben ne kadar kılık kıyafetle ilgisizsem o tam tersi o kadar önem verirdi. Bir defasında bana pahalı bir takım elbise aldırmıştı ve yıllarca dilimden kurtulamamıştı.

Kafasında sürekli yeni projeler olurdu.

Bir gün radyo programına başlar ertesi gün belgesel projesi taslağı çıkarırdı. Onun bu projelerinin bir parçası olarak bende radyoya başlamıştım. Erdal ile birlikte Burç FM’de canlı yayınlar yapmıştık. Baya bir dinleyici kitlemiz olmuştu.

Erdal’ın evlilik süreci de ayrı bir serüvendi benim için. Kız istemeye benim mütevazı Fiat Palio ile gitmiştik.

Eşi siyasetin içinde bir ailenin kızıydı. Kayınpederi Sakarya Akyazı’nın bilinen eşraflarındandı. Kayınpederinin kardeşi ise AKP Sakarya Milletvekili Recep Yıldırım’dı.

Erdal İstanbul’da iken AKP’yi izliyordu. Ankara’da Başbakanlık muhabirliğine başlamıştı.

Her Ankara Gazetecisi az çok siyasetle içli dışlıdır. Hele hele iktidar partisini takip ediyorsa hayatı siyasetin içinde geçer. Erdal’ın da öyleydi. Üstelik eşi üzerinden AKP ile ilişkisi de vardı.

Erdal bir süre sonra Erdoğan’ın oturduğu apartmana taşındı. 2008 Nisan’ında ben de Ankara’ya Bugün Gazetesi Ankara Temsilcisi olarak taşınmıştım.

Erdal’ın Erdoğan’ın oturduğu apartmana taşınmasına sıcak bakmamıştım. Bu yüzden tartışmışlığımız da vardı. Ben mesafesini koruması gerektiğini söylüyordum o ise iyi kulislerin ancak böyle edinilebileceğine inanıyordu.

Hatta çok yakın dost olmamıza rağmen Ankara’daki evine yıllar boyunca bir kez gitmişliğim vardı.

Erdal gerçekten de iyi bir AKP ve Başbakanlık muhabiriydi. AKP kurmayları ile sıcak ilişkileri vardı.

Zaten bu sıcak ilişkileri onun Habertürk’e transferinin nedeniydi. O günleri çok iyi hatırlıyorum.

Habertürk Gazetesi’nin Erdoğan ile yıldızı barışmıyordu. Başka bir ifadeyle frekansı yakalayamıyorlardı. Dönemin temsilcisi Muharrem Sarıkaya defalarca Mustafa Ünal’dan Erdal’ı istemişti.

Kaderin cilvesi; o gün ‘iyi ilişkileri’ nedeniyle Erdal’ı transfer etmek için çabalayanlar bugün arkasından akla hayale gelmedik şeyler yazıyorlar. O gün haberlerinden övgüyle bahsedenler bugün linç ediyor.

Yeri gelmişken bir notu da düşeyim; Ankara gazetecilerinde ilginç bir tutuculuk vardır. İstanbul’dan gelen ve Ankara’da gazetecilik yapanlara karşı tuhaf bir ön yargıları var. Hele hele bu kişi idari bir göreve gelmişse o tuhaf ön yargı defansa dönüşüyor.

Aynı sorunu ben de yaşadım, Erdal’da. Yani bugün hakkımızda yapılan insafsız eleştiriler ve yalan haberlerde maalesef ‘mesleki kıskançlığın’ etkisi yadsınamaz.

Muharrem Sarıkaya görevden alındıktan sonra Erdal Şen, Habertürk’ün Ankara Temsilcisi oldu.

Görevini de iyi yaptı.

Uzun zaman Erdoğan’ın uçağına davet edilmeyen Habertürk, Erdal Şen ile yeniden uçağa alınmıştı.

Fakat 17/25 Aralık sürecinde heryerde olduğu gibi Ciner Grubu’nda da işler karıştı. Erdal önce İstanbul’a tayin edildi sonra da gruptan ayrılmak zorunda kaldı.

Erdal’ın AKP ve özellikle Erdoğan ile olan ilişkisi farklıydı. Erdoğan’ı fazlasıyla seviyordu. Hatta 17/25 Aralık sonrasında beni haberlerimden dolayı eleştiriyordu.

Bu yüzden çok tartıştığımız da olmuştu. Erdal haberlerimizi sert buluyordu. Hatta bu yüzden aramıza soğukluk bile girmişti. Yıllar boyunca neredeyse her gün görüştüğüm konuştuğum, haber tartıştığım Erdal ile artık sık görüşemez olmuştuk.

Erdoğan’ın baskıları sonucu ben Washington’a taşınırken Erdal da İstanbul’a taşınmak zorunda kaldı.

Meydan Gazetesi’nde gazeteciliğe devam etti. En büyük talihsizliği ise 15 Temmuz sonrası yaşadı.

Çünkü kanlı darbe girişimin en büyük muamması olan Adil Öksüz yüzünden tutuklandı. Öksüz, eşinin ablasının kocasıydı.

Yakın görüşüyorlar mıydı ? İlişkileri var mıydı bilmiyorum.

Varsa bile bana hiç bahsetmemişti.

Üstelik, darbe zamanı çok sevdiği memleketindeydi. Olaylardan sonra kayınpederinin evine geldiğinde gözaltına alındı ve tutuklandı.

Eminim Erdal’ı en çok yaralayan Erdoğan’ın “ Adil Öksüz’ü komşum kaçırmış” açıklaması olmuştur.

Hem bilgi yanlıştı hem de Erdoğan, Erdal için ‘gazeteci-siyasetçi’ ilişkisinden öte bir yerdeydi.

ÇOK SAKINDIĞI YERDEN DARBEYİ YEDİ

Erdal’ın en belirgin özelliklerinden birisi – iyi bir gazeteci olmasının yanında- çok titiz olmasıydı.

Bir haberi yazarken sık dokur, kırk kere düşünürdü. Yazdığı yazıyı yada haberin konusunu etrafıyla tartışırdı.

Hatta bunu yaparken beni bunalttığı bile olurdu.

İkili ilişkilerinde de aynı titizliğe sahipti. Kimle oturup kalktığına çok dikkat eder, hakkında bir yanlış anlama yada dedikodu çıkmasın diye çok dikkat ederdi.

En belirgin özelliklerinden bir diğeri ise demokrasiye olan tutkusuydu. Merhum Adnan Menderes’e özel bir ilgisi vardı. Yazdığı üç kitapta bu konu ile ilgiydi: Yassıada’nın Sessiz Tanıkları, Bir Yiğit Vardı;Başbakan Adnan Menderes’in Hayatı ve Belgelerin Dilinden Yassıada’nın Karakutusu.

TRT’de yayınlanan ‘Ali Adnan’ belgeselinin de danışmanlığını yapmıştı.

Adnan Menderes, Yassıada ve darbelere dair sayısız konferans vermişti. Gelin görün ki bu kadar hassas olduğu bir konuda, olduğunun tam tersi bir ithamla tutuklandı.

Üstelik çok itibar ettiği Erdoğan tarafından bu suçlamaya maruz kaldı.

Aman bir söz olur diye oturup kalktığı kişilere dikkat eden, her yazdığını tartan Erdal, eşinin bir akrabası yüzünden hiç hak etmediği bir suçlamaya maruz kaldı.

Bu haksızlık düzeltilir diye bekledim ama olmadı.

Onu yakından tanıyan bilen onca AKP’li var, birisi itiraz eder diye umdum ama tıpkı Mustafa Ünal’da olduğu gibi Erdal Şen’de de yanıldım.

Ta ki geçtiğimiz nisan ortasına kadar.

Bir meslektaşımdan Erdal’ın tahliyesini duydum. Sevindim fakat sevincimi onunla bile paylaşamadım.

Yaşanan cinnet halinde, kendisini aramamın ona zarar verebileceği endişesi ile arayamadım bile.

Fakat çok değil iki gün sonra iki satır bir haber gördüm kıyıda köşede bir yerde.

Erdal savcılığın itirazı üzerine yeniden tutuklanmıştı.

Bir başka haberde öğretmen eşinin de tutuklandığını okumuştum yakın zamanda. Çocuklarını düşündüm, iki küçük çocuk. Yüzlercesi gibi annesiz babasız kaldılar.

20 yıldan fazladır tanıdığım Erdal’ın ‘darbeci’ olduğunu iddia ediyorlar. Her şey bir yana bu Erdal’a hakaret. Adnan Menderes’le ilgili 3 kitap yazan, demokrasi mücadelesi konusunda sayısız konferans veren, belgeseller hazırlayan ve her ortamda sivil siyaseti savunan biri şimdi darbecilikle suçlanıyor.

Üstelik suçlanma noktası da kendisi değil, eş tarafından bir akrabası. Dahası darbe sırasında memleketinde, teknik olarak ‘Adil Öksüz’ü kaçırması’ imkansız.

Ama kimin umrunda.

Erdoğan böyle istedi, Erdal’da yargısız infaz edildi. Tıpkı onbinlercesi gibi.

Son olarak Erdal’ın en belirgin özelliklerinden birini yazmazsam olmaz. O tipik bir Egelidir.

Sıkı bir zeytin tutkunudur. Zeytin ağacına, zeytin kültürüne derin bir hayranlığı vardır.

Yıllar boyunca zeytin üzerine sayısız sohbetimiz olmuştur. Hatta beni motive etmesi nedeniyle memlekete gittiğimde birkaç zeytin ağacı ekmiştim babamın bahçesine.

Bugün Erdal sayesinde benim de dikili birkaç zeytin ağacım var.

Erdal bir gün bu deli gömleğini yırtacak, çok sevdiği mesleğine ve zeytin ağaçlarına kavuşacak.

Biz yine zeytinden-incirden konuşup gazetecilik yapacağız.

Şimdilik her yer zifiri karanlık olsa, ufukta bir aydınlık gözükmese de bir gün bu kara bulutlar dağılacak, bundan eminim.

 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram