‘Gurbetçiler’i bekleyen 3. tehlike

Gurbetçilerimiz tasarrufları başlangıcından bu yana hem devlet hem de fırsatçılar tarafından önemli bir gelir kapısı olarak görüldü. Çok da uzun olmayan bir geçmişte Türkiye'den iki ciddi tokat yediler.

HARUN ODABAŞI 25 Eylül 2017 GÖRÜŞ

Dünyanın dört bir tarafına dağılmış milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var. Ama ‘gurbetçi’ deyince aklımıza tek bir ülke gelir: Almanya. ABD, Kanada, Fransa, İngiltere hatta Avustralya bile gelmez. Çünkü buralara gidenler daha iyi eğitim almak ailesine daha iyi bir hayat standardı sunmak için gitti. Fakat yaklaşık 60 sene önce Almanya’ya çalışmaya uğurlanan insanımız oralara ‘dönmek’ için gitti. Dönemeyince de adeta sürgün yemiş gibi oldular. Belki başka hiçbir millette görülmeyen kendine özgü bir ‘gurbetçi’ kültürümüz doğdu. Bu konu ne kadar irdelense yeridir. Ancak bahsetmek istediğim konu Almanya’daki seçimler üzerinden Türkiye ile Almanya arasında yaşanan gerilim. Daha doğrusu bunun gurbetçilerimiz üzerindeki iz düşümü.

Gurbetçilerimiz tasarrufları başlangıcından bu yana hem devlet hem de fırsatçılar tarafından önemli bir gelir kapısı olarak görüldü. Çok da uzun olmayan bir geçmişte Türkiye’den iki ciddi tokat yediler. Birincisi pek bilinmez; bankerler ve kooperatifçiliğin çok popüler olduğu dönemlerde paralarını bu başarısız ve bir kısmı art niyetli organizasyonlara kaptırdılar. Banker Kastelli’nin sahibi ve eski parlamenterlerden Yılmaz Karakoyunlu’nun yöneticisi olduğu şirket sonu hüsranla da bitse o zamanlar fırtına gibi esiyordu.

İkincisi ise meşhur ve daha derindir. Siyasal İslam çatısı altında oluşturulan holdingler vasıtası ile yapılan büyük vurgun. Gurbetçiler hem dini hem millî hem de maddî duygularla kelimenin tam anlamı ile soğan ekmek yiyerek biriktirdikleri Mark’larını Kombassan, Yimpaş, Endüstri ve Jet-pa tarzı 200 civarındaki çoğu naylon holdinge bir daha geri almamak üzere verdiler. Bu trajedinin yaraları hâlâ sarılabilmiş değil. Yıkılmış aileler, baba-oğul arasına giren husumetler ve intiharlar…

Şimdi ise 3. ve belki potansiyel olarak yıkım şiddeti en yüksek olanı ile karşı karşıyalar. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, diasporayı genelde Avrupa Birliği (AB), özelde ise Almanya ile ilişkilerinde bir kart olarak kullanma eğiliminde. Almanya ile Erdoğan’ın (Türkiye diyemiyorum) arası uzun süreden beri bozuk. Konu başlıkları çok fazla: İncirlik üssü, tutuklu gazeteciler, demokratik kriterler ve Suriyeli göçmenler meselesi en önemlileri.

Almanların tüylerini diken diken eden ise bu başlıklardan hiçbiri değil, Erdoğan’ın son Almanya’da yapılan genel seçimlerle ilgili çıkışı oldu. Erdoğan Almanya’da oy kullanacak gurbetçilere ‘Türkiye düşmanı Hristiyan Demokratlar, SPD ve Yeşiller Partisi’ne oy vermeyin’ çağrısında bulundu. Nedense yüzde 10’un üzerinde oy alması beklenen aşırı ırkçı AfD’yi zikretmedi.

Bu çıkışın seçimlerde en belirleyici üç partiyi hedef alması sebebi ile sonucu etkileme özelliği hiçbir şekilde yoktu. Zira Türkiye’den gelip Almanya’da ikamet eden 1 milyona yakın seçmen kitle partilerinin dışında kime oy verecekti? Söylemin seçimlerde sıfır etkisi var ama Almanya’daki 3 milyondan fazla Türkiye vatandaşı üzerinde olumsuz etkilerinin uzun süreceği değerlendirilebilir. Çünkü Erdoğan Almanların en hassas olduğu bir noktayı kaşımış ve şuuraltı müktesebatını harekete geçirmişti.

Almanya Erdoğan’ın bu çağrısını ülke egemenliğine karşı eşi görülmemiş bir saldırı olarak gördü ve çok sert tepki gösterdi. Herşey normale dönse bile Almanya iç siyaseti ve toplumsal barışı tehdit eden bu saldırıyı mutlaka bir yere yazacaktır. Muhtemel risk analizleri üzerinden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının talep ettiği belli hakların verilmesi askıya alınabilir ve hayat onlar için daha da zorlaşabilir. Hatta uzun uğraşlarla elde edilen haklardan bile mahrum kalınabilir. Belki kötü senaryoların hiçbiri gerçekleşmez. Ama gelecekte neyin yaşanacağı her iki tarafın atacağı olumlu yada olumsuz adımlarla çok ilintili.

Gözle görülen bir gerçek var ki Avrupa’da aşırı sağ partiler yükselişte. Kısa vadede bunu tersine çevirmek de mümkün değil. Seçmen eğilimlerinin sertleşmesi oy kaybeden kitle partilerinin de dengesini bozuyor. Şimdi böyle bir süreçte iki ülke arasında Türkiye diasporasının bir pazarlık unsuru olması çok düşündürücü. Söylemler en fazla gurbetçileri rahatsız etmeli.

Almanya’da gurbetçilerin huzurlarının kaçmaması ve çocuklarının geleceği adına kendilerini çantada keklik gören AKP cenahına gerekli uyarıları yapmaları gerekiyor. Çünkü filler tepişirken zarar gören çimenler oluyor.

 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com