İngiliz yazar Iain Sinclair kariyeri boyunca tek bir şey üzerine yazdı: şehir. Londra, Sinclair’in tüketemediği edebiyat malzemesiydi.
Son kitabı The Last London’da (Son Londra) kariyeri boyunca yazılarına konu ettiği şehre adeta bir ağıt yakıyor Sinclair. Artık Londra onun anlatmaktan bıkmadığı şehir değil çünkü. O nedenle bir Londra âşığı olduğu kitabın üslubundan da belli olan yazar bu kez sanki bir şehir eleştirisi yazmış.
Kitap parçalı bir anlatı; bir 21. yüzyıl flâneur‘ünün kopuk gözlemleri ve anımsamalarıyla örülü. Kitap, nehir-şehrinin artık tanınamazlığını anlatıyor. Güçlü imajlarla dolu Son Londra’da şehrin ardından duyulan hüzün daha çok şehrin yerliliğine olan nostaljiyle ilgili. Sinclair şehrin küresel bir başkent oluşunu sanki ilk kez ilan ediyormuş ve bir felaketi duyuruyormuş gibi anlatıyor.
Sinclair’in şehrin her köşesini iyi bildiği çok açık. Yazarın şehir yürüyüşlerinden şehrin tarihine ilişkin de bilgi almak mümkün. Bu özellikleriyle Iain Sinclair’in Londra’sının yer yer kopuk, son derece karmaşık ve kaotik ama en çok da uzaklaşmakta olan bir şehir olduğu söylenebilir.
Kitapta yer alan denemeler yıllar içinde çeşitli dergilerde, çoğunlukla da London Review of Books’ta yayımlanmış. Kitaba adını veren deneme ise yine 30 Mart 2017 tarihinde London Review of Books’ta yayımlanmıştı.
