Zulüm müzesinin onur konuğu; mülteci merkezindeki abaküs

ARMAN YAVUZ 27 Haziran 2017 GÖRÜŞ

Hernalser Gürtel 12.

Burası Viyana’ya ulaşmayı başarıp da iltica edenlerin ilk durağı.

Geniş taş merdivenlerin peşinden neredeyse yüz yıllık binanın ikinci katındayız.

Üzerinde “warteraum” yazan bir kapı.

Yani; bekleme odası.

Hemen altında İngilizce, İtalyanca, Urduca, Arapça, Farsça, Tayca, Rusça tercümeleri.

Tabela mülteci skalasının adeta bir indeksi.

Türkçe henüz yok…

Genişliği on adıma on adım bir oda.

Duvarlar beyaz badanalı zemin plastik kaplı.

Duvarlara bitişik -ayakları metal oturakları tahta- sekiz bank.

Sağlam mı sağlamlar.

Sağlamlıkları “biz yaparsak işte böyle yaparız” gururunun bir tezahürü mü?

Yoksa “size ancak böylesi dayanır” mesajı mı?

Bilemedim…

Bankların önünde sürekli yer değiştiren iki masa.

Birinin altında kenarları aşınmış,

rengi neredeyse solmuş,

iki karışa iki karış,

sarı-kırmızı-yeşil pullarıyla bir

abaküs.

İşte,

Kimi zalimden,

kimi zulümden,

kimi savaştan,

kimi ölümden,

kimi açlıktan kaçan mülteci çocuklarına hoşgeldin diyen tek şey.

Samimiyetsiz gülücükler dışında Hernalser Gürtel 12’nin en sempatik yüzü.

Kimlere kimlere merhaba demedi ki abaküs.

Nice Kürt çocuklarına eşlik etti yıllarca.

Beriwan… Rojda… Zilan…

Abaküsün sarı-kırmızı-yeşil pullarının renkleri tanıdık gelmiş miydi?

“Ne olacak” endişesiyle yürekleri kıpır kıpır anneler,

baş izleriyle kirlenmiş duvarlara yaslanıp onları izlerken,

Dicle kıyısında taş sektirdikleri günleri hatırlamış mıydı?

Yahut Hozat yaylasında kelebek yakaladıkları serin ikindileri…

Tahta banklardan birine tırnak çakısıyla kazınmış bir isim: Rexho.

Altına bir de tarih düşülmüş: 2007’nin Haziran ayının dokuzu…

Nereliydi Rexho?

Neden gelmişti buralara?

Hangi zalim yüzünden terk etmişti doğduğu toprakları?

Rexho’nun çocukları ne anlatmışlardı abaküse?

Suriyeli çocuklar birbirlerinden kıskandı abaküsü…

Çoklardı çünkü. Çoklardı ama abaküs tekti.

Gerçi benzemiyordu Şam pazarından alınmış oyuncaklara.

Tutar mıydı Halep’ten gelen tarçınlı-incirli “herise”nin yerini?

Öyle ya, tatsız-tuzsuz bir abaküs!

Abaküsün pulları çıt-çıt.

Müsade edilen tek gürültü bu.

Her koşuşturmacada sarışın mavi gözlü haşin çehreli o polis bitiveriyor kapıda.

Nerede tozu toprağa kattıkları Humus’un meydanları?

Nerede günlerini gün ettikleri Haseke’nin panayırları?

Alışabilecek miydi buralara?

Alışmanın gavurcası entegrasyon.

Meali: “Önce sen bana alışacaksın. Sonra ben sana!”

O alışmanın girizgahı da kapıya yapıştırılmış Arapça.

Diyor ki, bunları yapma: Kavga etme!

Diyor ki, bunları yap: Diğer dinlere saygı duy, kavgayı ayır, adil ol, hırsızı ihbar et, çocukları okula yolla!

Diyor ki, bunları yapana da karışma: Hem karşı cinsiyle, hem de hem cinsiyle sevişenler!

Dakika bir gol bir…

Entegrasyon süreci burada ilk falsoyu vermiş.

Öpücüklerin üzerlerine hışımla çekilmiş bir çarpı.

Ve altında tek hecelik ültimatom: NO!

Tabelada Türkçe “bekleme odası” yazmıyor ama “odada bekleyen” Türk çocuklarının sayısı giderek artıyor.

Kimi bir öğretmenin,

kimi bir esnafın çocuğu…

Kimi İzmir’den,

Kimi İstanbul’dan geldi.

Pamuk şekerin, Keloğlan’ın, Nasrettin Hoca’nın çocukları onlar.

Oysa ki kaçtıkları toprakları yönetenler annelerine babalarına “terörist” diyor şimdi.

Çocuk ne anlar teröristten?

Çocuk demek oyun demek.

Körebe, saklambaç, yakartop demek…

Dün Kürt ve Suriye çocukları,

bugün ise Türk çocukları.

Ve yarın Allah bilir nerenin çocukları…

Görünen o ki,

Hernalser Gürtel 12’nin abaküsü bu çocukların yeni dünyalarındaki ilk oyun arkadaşları olmaya devam edecek.

Ta ki eklemleri artık yeni çocukları kaldıramayana dek.

Ta ki sarışın mavi gözlü haşin polis ablaları “yetti artık” diyene dek.

Ya da…

Ta ki “onur konuğu” olarak bir müzenin baş köşesine kaldırılana dek.

Hangi müzenin mi?

Oyuncak müzesi değil elbet!

Zulüm müzesinin…

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com