Mutlu eden düşman: Şeker

RÜYA KARLIOVA 04 Şubat 2018 GÖRÜŞ

On bin yıl önce Yeni Gine’deki ilk şeker kamışları evcilleştirilmeseydi dünya bugün yılda milyonlarca kişinin ölümüne sebep olan şekere, yani celladına aşık olmayacaktı.

Yeni Gine’den Hindistan, Çin ve Filipinler’e dağılan şeker 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa ve Amerika’da önce bir lüks sonra da yaşamın olmazsa olmazı haline geldi. İdeal bir maddeydi; renksiz ve kokusuzdu. Rahat taşınıyor, uzun dayanıyordu. Zaten çok meşgul olan hayatlarımızı o kadar da meşgul değilmiş gibi gösterebiliyordu. Şeker krizine giriyor, krizi yatıştırıyor, sakinleşip işe dönüyorduk. Dönüyorduk dönmesine ama çok geçmeden canımız yine şeker istiyor, aklımız onda kalıyordu. Sonuç olarak atalarımızın iki yüzyıl önce bir yılda yediği şekeri biz iki haftada tüketmeye başladık.

TÜRKİYE’DE 7 MİLYON KİŞİ DİYABETLİ

Bugün Türkiye’de 7 milyon kişinin diyabetli olduğu tahmin ediliyor. Üstelik bu rakamın bir milyondan fazlasının hastalığından haberdar olmadığı düşünülüyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün rakamlarına göre 1980’de 108 milyon diyabet hastası vardı dünyada, bugün ise en az 420 milyon var. Bu rakamlar her yıl artış gösteriyor. Sadece şekerli içecekler nedeniyle dünyada yılda 180 bin insan ölüyor. Türkiye’de TÜİK rakamlarına göre obezite oranı yüzde 20’ye yaklaşmış durumda.

‘TUHAF BİR ŞEYTAN’

Tuz dışında tükettiğimiz tek saf kimyasal madde olan ve 1 gramında dört kalori bulunan şeker, bu rakamların başlıca nedeni. Artık klişeye dönüşmüş tanımıyla da bir zehir. Ucuz bir zehir olmasıysa sınıfsal bir darbe daha vuruyor. Şekeri en çok ekonomik zorluklar yaşayanlar tüketiyor. Bu bir paradoks gibi görünse de George Orwell’ın dediği gibi “tuhaf bir şeytan” bu: “Bir milyoner kahvaltısını portakal suyu ve Ryvşta bisküvileriyle geçiştirebiliyor ancak işsiz bir adam bunu yapamıyor. İşsizseniz, yani aç, sıkılmış ve sefil haldeyseniz tatsız tuzsuz sağlıksız şeyler yemek istemezsiniz. Biraz lezzetli bir şeyler istersiniz.” Fakirliğin obeziteye neden olduğu pek çok araştırmayla da kanıtlandı. Ucuzlayan şeker ve en önemlisi de şekerli içecekler bu olgunun en önemli sorumlusu.

Oysa 19. yüzyılda şeker hastalığı vakaları son derece azdı ve diyabet hastalığı neredeyse bilinmiyordu. 20. yüzyılda ise dünya savaşlarında ölenlerden daha çok insan şeker yüzünden öldü. Peki ne oldu da bu yüzyıl geçişinde şekere tutulduk?

Bu dünyada ve Türkiye’de  son dönemde tartışılan bir konu, öte yandan yeterince ciddi bir şekilde ele alınıyor mu diye sorgulamak gerekiyor. Şekerin bize ettiğinin öncelikle sabahın belirli saatlerine hapsedilen kadın ve sağlık programlarının ötesine taşınması lazım.

GERÇEK DÜŞMAN YAĞ DEĞİL ŞEKER 

Şekerin dünyaya yayılmasının iki bin yıllık bir geçmişi var. Bu süreç içinde ilaç olarak bile kullanılmış. Endüstri Devrimi’nin ve değişen ulaşım, üretim ve daha çok yediğimiz yaşam biçimlerinin şekerin sağlığımız üzerindeki etkisini dönüştürdüğü söylenebilir. 1970’ler boyunca insanlığın en büyük düşmanının yağlar ve onlardan kaynaklı kalp hastalığı olduğu görüşü hakimdi, diyabetin artışı da bu yıllara tekabül ediyor. Şimdi uzmanlar asıl düşmanımızın yağ değil şeker olduğunda neredeyse hemfikir. Batılı yaşam tarzının, kentleşmenin ve seri üretimin ise şeker tüketimdeki artışta rolü büyük.

Şeker düşmanımız olmasına rağmen bize mutluluk veriyor. Bazen bir tür antidepresandan farkı yok. Bağımlılık oranını sigara bağımlılığını ölçer gibi ölçmek zor ama uzmanların temkinli düşüncesi şekerin bağımlılık da yaptığı yönünde. Üstelik bebeklikten başlayarak. Hepimiz şekerli şeyler için kavga eden çocuklardık, dolayısıyla şekerin mutlulukla bir ilgisi olduğunu, ama bu mutluluğun geçici olduğunu kendi deneyimimizden pekala biliyoruz.

‘ŞEKER YÜZÜNDEN ÖLÜYORUZ’

ABD’de son dönemde en çok ilgi gören ve tartışmaya neden olan kitaplardan biri Gary Taubes’in The Case Against Sugar yani Şekere Karşı Dava adlı kitabı. Taubes şeker yüzünden ölmekte olduğumuzu savunuyor. Üstelik sadece tek bir ülkenin değil, hepimizin.

Şeker üzerine düşünürken sakınsak iyi olur dememiz gerekenler sadece şekerlemeler, çikolata, dondurma, şekerli içecekler değil. 20. yüzyılda ekmeğin içindeki şeker oranı da son derece arttı örneğin. Sigara üretiminde bile bir tür şekerleme kullanıldığını yazıyor Taubes. Diğer yandan şeker yüzünden başımıza gelen tek hastalık diyabet de değil, enflamasyon bugün kanserin en önemli sebebi olarak gösteriliyor ve enflamasyonun başlıca kaynağı da şeker. Diş sağlığı, gut, Alzheimer, yüksek tansiyon ve karaciğer hastalıkları konusunda da gözler yine şekere çevrildi. Uzmanlar artık bu hastalıkları kronik Batı hastalıkları olarak anmaya başladılar.

AZ ŞEKER AZ SİGARA GİBİ…

Şekerin sağlığımız üzerindeki etkilerinin bu yüzyılda görülmesinin en önemli nedenini 19. yüzyılın “kötü bilimine” bağlıyor Taubes, şekerin verdiği hızlı enerjinin besin değeriyle karıştırılmasına. Yani önlem alamadık. Şekerle ilgili algının zaman içinde manipüle edilmiş olduğunu da eklemek gerekiyor. Şeker endüstrisi şekerin masumiyetini kanıtlamak için araştırma ve reklamlara milyonlar ödüyorlar.

Uzmanlara şeker konusunda en çok sorulan ne kadar şekerin zararsız olduğu. Tauber’a göre az sigara içmek gibi az şeker tüketmek de uzun vadede bizi kurtarmıyor. Şeker tüketimi sonuçları uzun vadede görülen bir tüketim ve azın sonuçları da çokla benzer olabiliyor. Bu nedenle en azından işlenmiş şekerli ürünleri ve saf şeker tüketimini hayatımızdan tamamen çıkaran Paleo ve Keto gibi diyetler öneriliyor.

Uzmanların istatistikleri okuyarak önerisi, şekeri hayatımızdan tamamen çıkarmamız. Bunu kendimiz için yapamıyorsak şekerin tarihine bakabiliriz. Çünkü sömürgeciliğin ve insan emeğinin sömürüsünde şekerin sembolik bir yeri var. Şekersiz bir hayatın kısa süreli de olsa denenmesi şeker çağında hayatta kalmanın mümkün olduğunu bize gösterebilir.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com