Washington’da entelektüellerin yerini zengin iş insanları alacak

EMİR KORKMAZ 20 Ocak 2017 Genel

2009’da ABD tarihinin ilk siyahi başkanı olarak göreve geldiğinde Obama ve çevresi, önceki yönetimden çok farklı bir portre çiziyordu. 8 yıl görev yapan Cumhuriyetçi George W. Bush ve ekibi ne kadar entellektüel çizgiden uzak bir görünüm veriyorsa, Obama takımı bunun tam tersiydi. Bush ekibinin ideolojik sertliğiyle bilinen ve bilimsellikten uzak tutumuyla dikkat çeken isimleri birer biren Amerikan başkentinden ayrıldı. Yerlerine alanlarının yıldızı akademisyenler, entellektüel birikimleriyle tüm dünyada tanınan isimler ve tecrübeli bürokratlar birer birer Washington’ın önemli koltuklarına oturdu.

ENKAZ DEVRALDI

Obama, göreve başlar başlamaz ekonomik daralmanın zirve yaptığı bir ülke buldu. Ardından patlayan emlak kredisi krizi, ülke dengelerini alt üst etti. Bu sıkıntılı duruma rağmen Obama ekibi büyük bir başarı gösterdi. ABD ekonomisi Obama yönetimi altında arka arkaya 78 aylık bir büyüme grafiği çizdi. Aynı zamanda özel sektörün istihdamı 68 ay aralıksız arttı. 2009 kasımında yüzde 10.1 olan işsizlik oranı 4.9’a geriledi, 7 milyon kişi iş sahibi oldu. Yüksek işsizlik nedeniyle 2009’da 1.4 trilyon dolar seviyesindeki bütçe açığı işe kavuşanların ödediği vergiler sayesinde üçte iki azaldı. 2015 yılı açığı 439 milyar dolara indi. Bunun yanında Obama döneminde kamu harcamaları ortalama yüzde 1.4 arttı. Bu rakam Başkan Eisenhower döneminden beri yakalanan en düşük oran oldu. Amerikalıların yüzde 95’inin ödediği vergi azaldı. Sadece yıllık geliri 400 bin doların üzerinde olanların vergisi arttı. Obamacare olarak bilinen fakirlere sağlık sigortası kapsamında en az 18 milyon kişi güvenceye kavuştu. Yeni sistemden sonra ABD’nin kişi başı sağlık harcaması 1960’lar seviyesine geriledi.

ASKER ÇEKME SÖZÜYLE İKTİDARA GELDİ

Ekonominin yanında diplomaside de bir enkaz vardı. ABD, binlerce askeri dünyanın değişik yerlerinde savaşan, ‘işgalci’ olarak adlandırılan bir ülke konumundaydı. Bu tablo nedeniyle Obama göreve geldiği yıl ‘Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. Ödül aldığında daha hiçbir şey yapmamıştı. Ancak yapacağı ümidiyle ödül verilmişti. Nobel Komitesi beklentilerinde haksız çıkmadı. Dış politika konusunda Bush ve Obama ile ekipleri arasındaki fark çok dikkat çekiciydi. Bush döneminin her yerde savaşmaya hazır şahinlerine karşılık, Obama dünyanın dört bir yanında savaşan Amerikan askerlerini geri çekmeyi vaadediyordu. Seçim kampanyasının ana sloganı olan ‘değişim’in öne çıktığı alanların başında bu konu vardı.

200 BİN ASKER SAVAŞTA

George Bush görevden ayrılırken Barack Obama’ya kötü bir ekonominin yanında Irak ve Afganistan’da devam eden iki tane de savaş miras bırakmıştı. Ülke dışında dünyanın değişik yerlerinde savaşan asker sayısı 200 bin civarındaydı. Obama, kampanyası sırasında verdiği sözü de tuttu. Kademeli olarak askerlerin çekilmesinden sonra 2012 sonunda Irak’ta sadece 150 Amerikan askeri kalmıştı. Bu durumun ülkedeki kaosu artırması nedeniyle sonraki yıllarda ‘danışman’ adı altında birkaç bir asker sevkiayatı yapıldı. Yine de bu rakam birkaç bini geçmedi. Irak’ta 12 yıl önce Amerikan işgaliyle başlayan kaos, Amerikan askerlerinin çekilmesinden sonra daha da arttı. Bugün ülke etnik ve mezhepsel bölünmenin eşiğinde. Ülkenin önemli bir kısmında IŞİD etkin. Dolayısıyla Irak dosyası hala ABD’nin en sıkıntılı konularının başında geliyor.

BİN LADİN’İ VURDULAR

Afganistan’ta ise Obama’nın göreve başlamasından sonra durum tersine işledi. Demokrat başkanlık döneminin ilk yıllarında bu ülkedeki Amerikan varlığı arttı. Göreve geldiğinden 40 bin civarında olan asker sayısı 2011’de 100 bine ulaştı. 2012 Mayıs’ında El Kaide lideri Üsame bin Ladin’in Amerikan deniz komandoları tarafından öldürülmesinden sonra sayı kademeli olarak azaltıldı. Bugün Afgan topraklarındaki Amerikan varlığı 8 bine gerilemiş durumda. Artık bu ülkedeki operasyonların önemli bir kısmı ‘drone’ adı verilen insansız hava araçlarıyla yapılıyor. El Kaide’nin 8-10 sene önceki etkinliği kırılsa da hala çok sayıda sempatizanı var. Otoritesizliğin boşluğu ve terörün pençesi arasında kalan Afgan halkı, barışın o topraklara çok uzak olduğunun farkında.

SURİYE’DE İKİRCİKLİ TUTUM

Arap ülkelerinde başlayan ayaklanmalar ile yönetimlerin devrilmesinden sonra ABD Afrika ve Ortadoğu’daki varlığını istemese de yeniden artırmak zorunda kaldı. Önce Libya’daki NATO operasyonuna destek verdi. Suriye’de yönetimin halka karşı kimyasal silah kullanmasını ‘kırmızı çizgi’ olarak açıklamasına rağmen bu tür saldırılardan sonra adım atmadı. Bu süreçte Suriye’de alan bulan radikal gruplar, 2014’ten sonra IŞİD’e evrildi. Global bir terör şebekesine dönüştü. Obama, daha sonra yaptığı açıklamalarda IŞID’I küçük görmekle hata yaptıklarını itiraf etti. Buna rağmen ‘’IŞİD’le mücadele, daha önce Irak ve Afganistan’daki gibi yabancı topraklar üzerinde Amerikan askerlerinin savaşması şeklinde gerçekleşmeyecek’’ dedi. IŞİD’e yönelik bombardıman havadan sürüyor. Karada savaşması için Kürt grupların eğitimi ve silahladırılmasına ağırlık veriliyor. Washington yönetiminin bu ülkede yönetimin devrilmesinden sonra ortaya çıkacak boşluğu radikal grupların dolduracağı endişesi, Rusya’ya saha açtı. ABD’nin belirsiz tutumu sonrasında Moskova, Suriye’de kalıcı üsler kurdu, müdahalesiyle savaşın seyrini değiştirdi.

İRAN DÜNYAYLA BARIŞTI

Obama döneminde dış politika alanındaki en dikkat çekici gelişmelerin başında İran’la yapılan ‘nükleer anlaşma’ geliyor. Uzun yıllar ABD’nin başını çektiği uluslararası koalisyon tarafından uygulanan ambargo altında kıvranan Tahran yönetimi, Hasan Ruhani’nin cumhurbaşkanlığına seçilmesinden sonra pragmatik bir tavır izlemeye başladı. Bu süreci değerlendiren Washington, İran’ı elindeki nükleer malzemeyi bırakmaya ve silah yapmaktan vazgeçirmeye ikna etti. Böylece İran üzerindeki ambargo da kaldırıldı.

KÜBA’YLA BARIŞ

Amerikan diplomasininin en önemli dosyaları arasında yer alan Küba konusunda, Obama döneminde tarihi gelişmeler yaşandı. Önce Küba lideri Raul Castro ile biraraya geldi, ardından Havana’yı ziyaret ederek 50 yılı aşkın süredir buzdolabındaki ilişkileri yeniden ısındırdı.

ANKARA’YLA İNİŞLİ ÇIKIŞLI

Obama göreve seçildikten sonraki ilk ziyaretlerinden birisini Türkiye’ye yaptı. Geleneksel olarak her başkanın yaptığı gibi ilk ziyaretini Kanada’ya düzenledi. Ardından Londra’daki G20 Zirvesi’ne ve Paris’te NATO Konferansı’na iştirak etti. Avrupa Birliği dönem başkanı Çek Cumhuriyeti’ne uğrayıp soluğu Türkiye’de aldı. Obama’nın çoklu zirveler dışındaki ilk ülke ziyaretinin Türkiye olduğu bile söylenebilir. Daha koltuğa oturmasının üzerinden 75 gün geçen Obama, Ankara’da TBMM’den tarihi bir konuşma yaptı. Önceki başkan Bush’un İslam dünyasındaki olumsuz imajına karşılık Obama ilk ziyaretlerinden birisini nüfusunun büyük kısmı Müslüman olan Türkiye’ye düzenleyerek önemli bir mesaj verdi. O günlerde henüz Avrupa Birliği hedefinden şaşmayan, ekonomik ve siyasi reformlarla yıldızı parlayan Türkiye, Obama’nın 1.3 milyarlık islam coğrafyasına mesajlarını iletmesi için en uygun yerlerin başında geliyordu.

KIRMIZI ODA’DA GERGİN ANLAR

Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile kurduğu temas zamanla dostluğa dönüştü. 2012 yılında verdiği bir mülakatta, en çok konuştuğu ve güvendiği liderlerin başında Erdoğan’ın geldiğini vurguluyordu. Ancak Ankara’nın ilerleyen yıllarda özgürlükçe tavrından baskıcı bir rejime evrilmesi, daha sonra Suriye’deki şüphe uyandıran ilişkileri nedeniyle iki başkent birbirinden uzaklaştı. Bir zamanlar en çok görüşülen isimler arasında olan Erdoğan, Washinton’un ‘mecburen’ konuşulan simaları arasına girdi. Hatta 2013’te Washington’a bir ziyaret sırasında Beyaz Saray’ın ‘Kırmızı Odası’nda çok gergin tartışmaların yaşandığı dışarıya yansıdı.

ÜST AKIL SUÇLAMASI

O dönemde yaşanan Gezi Parkı protestoları sırasında Ankara’nın sert tutumu ve ABD’yi suçlayan açıklamalarından sonra iki ülke liderleri arasındaki ilişki ilk günlerdeki havasından uzaklaştı. Erdoğan’ın çeşitli vesilelerle Obama ile telefonla veya yüzyüze görüşmek istediği ancak taleplerinin karşılık görmediğine dair onlarca haber yayımlandı. 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra Ankara açıktan ABD yönetimine tavır aldı. Yaşanan olayların arkasında ‘üst akıl’ olarak Washington’un olduğu iddia edildi. Suriye’de iki tarafın ilişki kurduğu grupların farklı olması nedeniyle gerginlik diplomatiK sınırları da aştı. ABD yönetiminden bazı isimler Ankara’nın radikal gruplarla ilişkisi olduğunu savundu, Türkiye ise Washington’un PKK uzantısı PYD’ye destek verdiğini belirterek bu ilişkiye tepki gösterdi. Günümüze gelindiğinde iki ülke arasındaki ilişkiler oldukça gergin. Obama’dan bazı konularda hukuku çiğnemesini isteyen ancak beklediği karşılığı alamayan Erdoğan ise, önce İslam karşıtı tutumu nedeniyle sert tepki gösterdiği Donald Trump yönetimine göz kırpıyor.

MASABAŞI ANALİZLER TUTMADI

Obama döneminin dış politika çizgisini özetleyecek en kısa ifade ‘veri odaklı’ olabilir. Önceki dönemlerin aksine Obama, ortaya çıkan her gelişmede verileri masaya yatırdı. Bunun ülkesine etkisini ‘gerçek bilgiler’ üzerinden değerlendirdi. Ardından masada çizilen politikaları sahada uygulamaya çalıştı. Buna karşılık masadaki verilen her zaman sahadaki uygulamalara cevap veremediğini söylemek yanlış olmaz. Amerikan tarihçileri Obama’nın son dönemde göreve gelen başkanlar içindeki en entellektüel isim olduğunda hem fikir. Onlarca işine ve rutin yapması gerekenlerin ağırlığına rağmen her gün en az bir saatini mutlaka okumaya ayırdı. Ağırlıklı olarak tarih, felsefe, biyografi ve zaman zaman da roman okuyan Obama, Amerikan tarihinin en ‘teknokrat’ başkanlarından birisi oldu. Hemen hemen her konuda bilgisi vardı ve çevresindekilerle önüne gelen dosyaları tartışabilecek birikime sahipti. Bununla birlikte entellektüel birikimin verdiği temkin nedeniyle dünyanın değişik yerlerinde patlayan krizlerde ülkesindeki bazı çevrelerin ve dünya başkentlerinin beklediği tepkileri vermekten uzak kaldığı zamanlar oldu.

ŞEHRİN SAKİNLERİ DEĞİŞİYOR

Şimdi Obama’nın yerine Bush dönemini bile aratacak bir isim geliyor. Milyarder işadamı Donald Trump, selefinin aksine hiç okumayan, söylediklerinden kısa sürede çark edebilen, pragmatist bir görüntü çiziyor. Obama ile Washington’u dolduran entellektüeller yavaş yavaş şehri terk ediyor. Yerlerini zengin işadamları ve fanatik politikacılar alıyor. Araştırma kurumlarında uzun çabalar ile hazırlanan stratejik raporlar dönemi, ayaküstü toplantılarla dar bir çevrede verilen kararlar sürecine bırakıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana ABD’nin düşmanlar listesinde ilk sıralarda yer alan Rusya’ya ‘dost olabiliriz’ diye bakan bir başkan geliyor. Ekonomik çıkarlar için uzun yıllar içinde kurulmuş denge ve ilişkileri bozabilecek bir isim.

BİLİNMEZLER DÖNEMİ

Bugün Washington sokaklarında devir teslim şenliği ve protestolar var. Obama ailesi, Beyaz Saray’dan Washington’un başka bir mahallesine taşınıyor. Kendisi küçük ama etkisi büyük Beyaz Saray’a Trump ailesi yerleşecek. Daha göreve başlamadan tartışmaların odağına oturan Trump’un nasıl bir başkanlık seyri izleyeceği ise tam bir muamma. Tahmin edilebilirliğiyle ün yapan Washington’ın yerini, ne yapacağı bilinemez bir başkent alıyor.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com