Savaş ve Barış bildiğiniz gibi değil

RÜYA KARLIOVA 02 Nisan 2017 KÜLTÜR

Rus yazar Lev Tolstoy’un Savaş ve Barış romanını okumak bir maratonu andırır. Edebiyata ilgisi olan herkesin mutlaka merak ettiği, okuduğu ya da okumaya yeltendiği bu başyapıtın ‘öteki hikâye’si romana bakışımızı değiştirebilecek ayrıntılarla dolu.

Romanın ilk adı: 1805

“Prens Andrey ‘Herkes yalnızca kendi düşüncesiyle savaşmış olsa savaş olmazdı,’ dedi. ‘Ve bu çok iyi olurdu,’ dedi Piyer. Prens Andrey güldü. ‘Pek mümkündür ki çok iyi olurdu. Ama bu hiçbir zaman olmayacaktır…’ Piyer sordu: ‘Peki siz niçin savaşa gidiyorsunuz?’ ‘Niçin mi gidiyorum? Bilmem. Öyle gerekiyor, gidiyorum…'”

Romanın başlarında geçen bu unutulmaz diyalog her ne kadar romanın bütünündeki savaş ve barış karşıtlığını duyuruyorsa da, Tolstoy’un romana verdiği ilk ad Savaş ve Barış değil, 1805‘ti. Romanın ilk bölümü 1865 yılında bir Rus gazetesinde “1805 yılı” adıyla yayımlanmıştı. O dönemde romanları tefrika olarak yayımlamak yaygın bir gelenekti, Tolstoy da romanını yazarken para kazanmak için bu yönteme başvurdu. Bu ilk başlık hikâyenin geçtiği yıla ve Rus Devrimi’nin ayak seslerinin duyulmaya başladığı döneme işaret ediyor ve romana daha çok tarihsellik kazandırıyordu. Roman üzerinde çalışırken başka adlar da düşündü Tolstoy, bunlardan biri de “İyi Biten Her Şey İyidir”di.

Savaş ve Barış’ı Sofya’ya borçluyuz

Savaş ve Barış‘ın yazılma sürecinde yazarın en önemli desteği karısı Sofya’ydı. İlk taslakları temize çeken, ilk kez okuyan ve notlar alan Sofya’dan başkası değildi. Tolstoy romanını yazarken Sofya’nın mutlaka yanında oturmasını isterdi. Yazısı okunmaz olan Tolstoy’un taslaklarını düzeltip yayıncılara temiz bir elyazısıyla göndermek kuşkusuz romancıya yapılacak en büyük iyilikti. Tolstoy tefrikalardan aldığı paradan memnundu ama Savaş ve Barış‘ı kitap olarak bastırmak Sofya’nın fikriydi. Böylece kitabın 1867’de ilk versiyonu yayımlandı. Gördüğü ilgi Tolstoy’u cesaretlendirmiş, daha çok yazmaya teşvik etmişti. Kitabın diğer yarısı da iki yıl içinde bitti ve son hali 1869’da bugün bildiğimiz haliyle okura ulaştı. Sofya’nın Tolstoy’un yazma sürecindeki rolü feminist eleştirilerin de merkezine oturdu. Sofya’nın anılarından oluşan Hayatım adlı kitap geçtiğimiz yıllarda Ottowa Press tarafından ABD’de yayımlanmıştı. İlk olarak 1929 yılında bir araya getirilen anıların yeterince ilgi görmesi için aradan neredeyse bir asır geçmesi gerekti.

Aslında üçleme yazacaktı

Savaş ve Barış‘ın ilhamı 1825’teki Aralık İsyanı’ydı. Tolstoy’un ilk tasarısı Çarı devirmeye çalışan ve daha sonra Aralıkçılar (Dekabrist) olarak anılacak bir grup askeri anlatan bir üçleme yazmaktı. Üçlemenin ilk kitabı askerlerin hayatını ve Napolyon Savaşları sırasındaki ideolojik gelişimlerini anlatacak, ikinci kitap başarısız isyana odaklanacak, son kitap ise sürgünlerini işleyecekti. Tolstoy’a göre bu isyan Rus tarihi için çok önemliydi ve ülkenin geleneksel değerlerinin Batı değerleriyle yaşadığı çatışmayı simgeliyordu. Tolstoy’un tek ilhamı bu tarihsel olay değildi. Moskova’da ailesini ziyarete gittiği sırada taslağını akrabalarına okumuş ve savaşa katılan akrabalarından ilham almıştı. Tolstoy aile üyelerini sadece Savaş ve Barış‘ta değil, bütün yazarlık kariyerinde ilham olarak kullandı. Aslında Tolstoy savaşa yabancı da sayılmazdı. Kırım Savaşı’na katılmış, Sivastopol’da akan kana şahit olmuştu. Belki de bundan, yazarın savaş sahneleri bugüne kadar yazılmış en iyi savaş anlatımı olarak değerlendiriliyor.

Gazeteci gibi çalıştı

Şüphesiz Savaş ve Barış gibi bir başyapıt arka planda yoğun bir araştırma süreci gerektiriyordu. Bu süreçte Tolstoy bir gazeteci gibi çalıştı, savaşan askerlerle söyleşiler yaptı ve Borodino gibi savaş meydanlarına gitti. Ama araştırmanın tamamını kendisi üstlenemezdi, o nedenle kayınpederinden de yardım istedi. Andrey Bers damadı için gazete kupürleri kesti ve uzun uzun 1800’lerin başındaki çocukluk hikâyelerini anlattı ona. Tarihçi dostları da yardımına koştu yazarın, hatta bazıları Yasnaya Polyana’ya gelerek yazma sürecine katıldı. Tolstoy, 1860’larda açılan Moskova’nın ilk halk kütüphanelerinden yararlanmayı da ihmal etmedi Savaş ve Barış‘ı yazarken.

İlk sahneyi yazmak bir yılını aldı

Savaş ve Barış‘ın pek çok karakterini de tanıtan ilk sahnesini on beş kere baştan yazdı romancı. Bu on beş taslağı tamamlamak neredeyse bir yılını aldı. Tolstoy şüphesiz bir mükemmeliyetçiydi. Bir yandan romanda ilerlerken eski bölümlere dönüp düzeltmeler yapmayı da ihmal etmiyordu. Başyapıtını bitirdikten sonra da başa dönüp yeniden yazmayı sürdürdü. Kafasını dağıtmak için kısa süreli ava çıkıyordu. İlk tasarıda altı cilt olan Savaş ve Barış bu geri dönüşler ve çıkarılan bölümlerle son halini dört cilt olarak aldı.

Aynı zamanda Suç ve Ceza da yayımlanıyordu

Tolstoy gazetedeki her sayfa için 50 ruble kazanıyordu. Kitap için de kendisine aynı ücret önerildi. Ama yazar sayfa başına 300 rublede ısrar etti. İlk bölümü 10 yayıncı kağıdından oluşan kitaptan ilk etapta 3000 ruble almayı başardı. Bir Rus işçisinin aylık maaşı o dönemde 10 rubleydi. Russkiy Vestnik gazetesinde Savaş ve Barış‘la aynı zamanda başka bir Rus başyapıtı Suç ve Ceza da yayımlanıyordu. Aynı dönemde yayımlanan bu iki başyapıt Russkiy Vestnik‘i edebiyat tarihindeki en önemli edebiyat gazeteciliği yayınlarından biri yaptı.

Tür tartışması

Savaş ve Barış yayımlanır yayımlanmaz eleştirmenlerin kafasını karıştırdı. Hangi kategoriye koymalıydı? İçinde gerçek tarihi figürlerin olduğu ama gerçek olmayan bu roman kurmaca mıydı, kurmaca dışı mı? Bir başka deyişle Rus edebiyatı geçtiğimiz yıl Nobel edebiyat ödülünü alan Svetlana Aleksiyeviç’ten çok önce türlerin sınırlarını zorlamaya başlamıştı. Tolstoy’a göre tarih kişilerin hayatının tarihi, bu hayatları en iyi anlatmanın yolu da kurmacaydı. Elbette Tolstoy iç diyaloğu ilk kullanan yazar değildi ama pek çok eleştirmene göre bu kullanımda devrim yapan yazardı. Kathryn Feuer’e göre yazar bir karakterin dışındaki nesne ve olaylara karşı nasıl içsel bir cevap vereceğini gösterme ustasıydı.

‘Savaş ve Barış bir roman değil’ 

Bu tartışmalara açıklık getirmek romanın yazarına düştü. Tolstoy nihayet uzun bir deneme yayımlayarak türsel belirsizlik eleştirilerini yanıtladı: “Nedir Savaş ve Barış? Bir roman değil, uzun bir şiir hiç değil, tarihin kaydı da değil. Savaş ve Barış yazarın ifade etmek istediği ve edebildiği biçimde ifade edilen bir şey.” Altı yıllık yazım süresi ve ardından gelen eleştiriler Tolstoy’u çok yormuştu. İşlerini aksatan kronik migrene tutuldu. Savaş ve Barış‘ı bitirir bitirmez de ağır bir grip geçirdi yazar, haftalarca yataktan kalkamadı. Yazmaya biraz ara vermesi, kendini Yunanca öğrenmeye ve Yasnaya Polyana’daki çocuklar için bir okul kurmaya adaması da bu sürecin sonundaydı.

Bütün bunlara rağmen Savaş ve Barış belki Tolstoy okurunun baştacı oldu ama yazarının en gözde romanı olamadı hiçbir zaman. Bir arkadaşına yazdığı mektupta, “Umarım bir daha Savaş ve Barış gibi şişkin bir roman yazmam” diyecekti.

Film uyarlaması da altı yılda çekildi

Savaş ve Barış‘ın film uyarlamasını çekmek de yazılması gibi altı yıl sürdü. Sergei Bondarchuk 1966’da 100 milyon doların üzerinde bir bütçeyle çektiği film altı saat sürüyordu. Öte yandan filmin orijinal süresi sekiz saatti. Yönetmen, bir söyleşide Amerikalıların bu filmi kısalttığını iddia etti.

Savaş ve Barış sadece Rusya’da değil dünyada da okunmaya ve okutulmaya devam ediyor bugün. 2015 yılında Rus devlet televizyonu romanın tamamının canlı olarak okunduğu bir program bile yayımladı. 60 saat süren programda dünyanın dört bir yanından Ruslar, üç dakikalık bölümlerlerle kitabı canlı olarak okudu. Bu edebiyat olayı Tolstoy’un torunu tarafından düzenlendi ve aile bireyleri de Yasnaya Polyana’dan okuma etkinliğine katıldılar.

Savaş ve Barış, hangisi daha iyidir, savaş mı barış mı, sorusuna altı ciltlik bir cevap belki ama Tolstoy ilk taslaklarında son sayfaya bu sorunun cevabını şöyle yazmıştı: Savaş. Yine de, Savaş ve Barış bugün barışı özlemek için savaşın anlamsızlığına ilişkin yeterli soruları soran bir kitap:

“1789’da Paris’te bir ayaklanma başlıyor; bu ayaklanma büyüyor, taşıyor, dalgalanıyor ve kendi halklarını batıdan doğuya doğru akınlarıyla somutlaştırıyor. Bu eylem birkaç kez doğuya yöneliyor ve orada doğudan batıya yönelen karşı eylemle çatışıyor; 1812 yılında bu çatışma en son sınırına, yani Moskova’ya kadar sürüp gidiyor; sonra da doğudan batıya, şaşılacak bir simetriyle ona büsbütün karşıt bir eylem ortaya çıkıyor ve gene tıpkı birincisi gibi, bu da peşinden orada bulunan halkları sürüp götürüyor. Sonunda karşıt olan eylem, batıdan gelen eylem doğduğu noktaya, Paris’e varıyor ve orada duruluyor. Bu yirmi yıllık dönem içinde, sayısız denecek kadar çok tarla sürülmemiş durumda bırakılıyor, evler yakılıyor; ticaret yönünü değiştiriyor; milyonlarca insan yoksullaşıyor, milyonlarca insan zenginleşiyor ya da oradan oraya taşınıyor ve insan kardeşlerine karşı sevgi duymayı bir yasa sayan milyonlarca Hıristiyan birbirlerini öldürüyorlar. Ne anlama geliyor peki bunlar? Bütün bunlar niçin ortaya çıkmıştır? İnsanları, evleri yakmaya ve insan kardeşlerini öldürmeye sürükleyen nedir? Bu olayların nedenleri ne olmuştur? Nedir insanları böyle davranışlarda bulunmaya zorlayan güç?”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram