‘Ülkenizdekiler için sesinizi duyurun’

RÜYA KARLIOVA 17 Nisan 2017 KRONOS ÖZEL

Macar asıllı İngiliz şair George Szirtes ve İrlandalı yazar Colm Tóibín’in de aralarında bulunduğu edebiyatçılar Orta Avrupa’nın en büyük üniversitelerinden olan Budapeşte’deki Central European University’yi (CEU -Orta Avrupa Üniversitesi) kapatacak yeni yasayı protesto etmek için bir açık mektup yayımladılar. 700’den fazla uluslarası edebiyatçı, sanatçı ve akademisyenin imzaladığı mektup George Soros’un kurduğu üniversitenin kapatılmasını da içeren yasa konusunda Macar hükümetini eleştiriyor. Bu gelişmenin Macaristan sınırlarını aşan sonuçları olacağı düşünülüyor.

George Szirtes ile dünyada demokrasi krizinin yaşandığı şu günlerde CEU’nun kapatılması, mülteci krizi, entelektüellerin küresel sorunlara cevabı ve edebiyatın, sanatın rolü üzerine konuştuk.

Orta Avrupa Üniversitesi’nin kapatılmasını içeren yasa Macaristan’da ve dünyada büyük tepki çekti. Üniversitenin neden hem Macaristan hem de Avrupa için bu kadar önemli olduğuyla başlayalım…

Orta Avrupa Üniversitesi sadece uluslararası kabul görmüş, çok iyi bir üniversite değil; aynı zamanda her şeyden önce Macaristan’daki tek bağımsız üniversite, yani Başbakan Viktor Orbán’ın denetiminden, devlet kontrolünden bağımsız. Orbán, 2010 yılında seçildiğinden bu yana bağımsız kuruluşları ya kısıtlıyor ya da kapatıyor. İkinci olarak, CEU başbakanın planı içinde hayati bir sembol çünkü bunu sivil toplum kuruluşlarının izleyeceğini de biliyoruz. Okul, Avrupa bağlamında çok daha önemli bir sembol aslında, çünkü eğer Macar hükümeti üniversiteyi (onu kapatmak amacıyla geçirilen yeni yasa yoluyla) kapatmayı başarırsa Avrupa, 2010’dan beri bütün yol haritası AB ilkelerine karşı olan bir üye ülkeyle nasıl baş edeceğine karar vermek zorunda kalacak. Eğer harekete geçmezse de değeri düşecek ve ne kadar tutarlılığı kaldıysa onu yitirmiş olacak. Elbette üniversitenin kurucusunun ve Macaristan’daki sivil toplum örgütlerinin çoğuna maddi destek veren ismin Yahudi olması sadece sessizce söyleniyor. (Soros, Viktor Orbán’ın Oxford’daki eğitimini de üstlenen ve 1980’lerde pek çok genç Macar’ı da okutan bir isim.) Yani başbakanın cesaretlendirdiği ve ülkedeki artan etnik vatanseverlik bağlamında “gerçek bir Macar” değil.

Colm Tóibín ile bir açık mektup kampanyası başlattınız. Bu tür girişimlerin ve protestoların siyasi kararlar üzerinde pratik etkisi olur mu?

Yıllardır Macaristan’ı takip ediyor, dergilerde ve gazetelerde hakkında makaleler yazıyorum. Kendi blog ve sosyal medya sayfalarımda da sadece Macaristan ya da Brexit değil, başka siyasi konularda yayınlar yapıyor, şiir ve metinler paylaşıyorum. Bahsettiğiniz mektup da aslında Facebook sayfamda başladı. Paylaşımımın sonunda başka imzalamak isteyen olur mu diye sordum ve şaşırtıcı ama günler için 300 önemli imzaya ulaştık. Daha sonra Avrupa Parlementosu başkanına ve parlementonun yerli temsilcilerine bir mektup gönderdim. Belirtmek gerekir ki kimseye imzalaması için talepte bulunmadım ama kendim de bir edebiyatçı olduğum için imzalayanların çoğu yazarlar oldu, aralarında Colm Tóibín gibi İngiliz dilinin en önemli yazarlarından birinin de bulunduğu ünlü yazarlar vardı. Akademisyenler, öğretmenler, bilim adamları da imzaladı. 300 imzaya ulaşınca Guardian’a bir mektup yazdım, Danuta Kean bu mektubu Macaristan hakkında daha geniş bir makaleye çevirdi. Sonra al-Jazeera gibi başka medya kuruluşları ilgilendi. Bugün mektubun 700 imzacısı var. Bütün isimlere “georgeszirtes” adlı blog sayfamdan ulaşabilirsiniz. Mektubun pratik bir etkisi olur mu sorusuna gelince, kendi başına olacağını sanmıyorum ama çeşitli kanallardan, üniversiteler, kültürel örgütler, profesyonel kurumlar ve CEU’nun da içinde yer aldığı çeşitli kanalların çabalarının bir parçası olabilir. CEU özelinde konunun daha çok cesaretlendirme olduğunu düşünüyorum. Çok etkili olduğunu düşündüğüm şey ise sosyal medyanın, örneğin Facebook’un gücü, bu kadar kısa zamanda bunca insanı bir araya getirdi. İmzacılara müteşekkirim.

Dünya bir demokrasi krizinden geçiyor denebilir. Sizce CEU konusundaki karar sadece Macaristan’la mı ilgili yoksa değişen dünya siyasetine de bağlayabilir miyiz bu kararı?

Bugün anılan şekliyle “lexCEU” bence Macaristan özelinde bir otokratik, kapalı toplum meydana getirmekle ilgili. Ama bu aynı zamanda 1989’dan beri dünya siyasetinde gelişen jeopolitik değişimle de bağlantılı. Orbán’ın Macaristan’ı siyaseten Putin’e daha yakın ve Visegrad dörtlüsü dağılma riskiyle karşı karşıya ya da en azından dağılmakla tehdit ediyor, diyelim. Orbán kendisini liberal olmayan demokrasi dediği bir anlayışla özdeşleştirdi ve Putin’in Rusya’sına, Erdoğan’ın Türkiye’sine ve Singapur’a hayran. Dünyanın liberal olmayan demokrasilere doğru kaydığını düşünüyor, bu süreçte başkanlık yarışı sırasında kendine benzediğini düşündüğü ABD Başkanı Donald Trump’tan daha çok destek bekliyordu. Orbán dünyanın kendi anlayışına doğru kaydığını düşünüyor ve kendisinin de bu süreçte lider olduğuna inanıyor, özellikle de mültecilere karşı tavır konusunda. Ona göre mülteciler savunduğunu iddia ettiği Avrupa anlayışının altını oyuyorlar ama işin aslı her konuşmasında Avrupa’nın altını oyan kendisi.

Yazarlar, sanatçılar ve akademisyenler siyasi gelişmeler konusunda daha yüksek sesle konuşmaya başladılar. Sizce bugün kamu entelektüellerinin otoriter rejimler karşısında oynayabileceği etkili bir rol var mı?

Elbette, entelektüeller tanım itibariyle zeki, yeri gelince konuşan ve özel konularda uzman kimseler. Her zaman otoriterlere ve otokratlara karşı büyük bir tehlike oluşturuyorlar. Ama kendi etraflarındaki insanlara hitap etmek yerine kitle iletişim araçlarında boy göstermeliler. Otokratların medyayı susturmaya çalışmasının sebebi bu. Neyse ki interneti kontrol etmek şimdilik çok zor. Bu doğal olarak baskıcı statükonun yanlısı olanların da internette olması anlamına geliyor. O nedenle entelektüellerin daha iyi argümanlarla ortaya çıkması gerekiyor. Bunu yapmanın söylemekten daha zor olduğunun farkındayım ama yapılması gereken bu.

Mektup uluslararası bir girişim aynı zamanda; ulusal problemlere uluslararası cevaplar konusundaki düşüncenizi de merak ediyorum. Sizce entelektüellerin uluslararası dayanışması, bunun gibi mektuplar ya da protestolar sadece sembolik mi?

Her anında küresel anlamda bağlantılı olan bir dünyada ulusal sorunlara uluslararası ilginin olması kaçınılmaz, özellikle de ulusal sorunların ciddi uluslararası uzantıları söz konusuysa… Yabancı bir ülkedeki belirli bir kentte oy kullananların yerel bir konuda nasıl oy verecekleri konusunda öneride bulunmayı hayal bile etmem. Kibirden ve onun herhangi bir tezahüründen uzak kalmak çok önemli. Komşularıma banyo fayanslarını hangi renge boyamaları gerektiğini söylemiyorum. Ama tehlike altında olanların uluslararası destek için bir talebi olduğunda, ki sanırım bu benim ne olduğunu bildiğim bir durum, tepki vermemin doğru olduğunu düşünüyorum. Ev konusunda yaptığım benzetmeye dönersem, eğer komşumun evi yanıyorsa itfaiye çağırmam sanırım yanlış olmaz.

AB kapısında yarım yüzyıldır bekleyen bir ülkenin vatandaşı olarak, CEU özelinde kendimi şu soruyu sorarken buldum: Nasıl oluyor da AB çatısı altında bir ülkede bir üniversite kapanabiliyor? Sizce AB eğitim konusunda yeterli standardı yakalamış değil mi ya da bunun gibi başarılı olamadığı alanlar var mı?

Avrupa Komisyonu aslında lexCEU başvurusunu inceliyor şu an ve umuyorum ki süreci yasadışı bulacaklar, ki pek çok Macar anayasa hukukçusu öyle buluyor. Herhangi bir üniversitenin müfredatını belirlemenin AB’nin işi olduğunu sanmıyorum ama eğer bir üye ülke, eğreti yasalarla uluslararası eğitim kurumlarını kapatmaya kalkıyorsa harekete geçmek AB’nin işi. Özerk devletlerin istediklerini yapma gücüyle parçası oldukları daha geniş kuruluşların kabul edilmiş ilkeleri arasındaki dengeyi tutturmak çok zor. Çatışma tam da bu ilişkide. Sanırım bu da AB’nin şimdiye kadar Macaristan’ı üyelikten atmamasının sebebi.

Bir mülteci olarak, Avrupa’nın mülteci krizine cevabını nasıl görüyorsunuz? Bu soruyu Brexit deneyiminiz bağlamında da soruyorum.

Brexit’e çok sert bir şekilde karşı çıktım. Kampanyalar yürüttüm. AB’den ayrılmak trajik şekilde öngörüsüz bir eylemdi, İngiltere içinde de gerilimleri artırdı, öyle ki bölünebilir bile. Yabancı işçilere düşmanlığın yolunu açtığı gibi, genel olarak bütün yabancılara düşmanlığa sebep oldu. Mülteciler konusundaki argüman AB’de iş gücünün serbest dolaşımı kadar açık bir argüman değildi ama kampanyalarda dile getirildi yine de. Nigel Farage’ın büyük posterinde sözümona bir İngiltere sınırında bekleyen sıraya girmiş Suriyeli mülteciler gösteriliyordu. Mülteciler ve ırk hakkındaydı bu. Boris Johnson bizi 80 milyon Türk’ün, Türkiye AB’ye girerse kıyılarımızı işgal etmek için beklediği konusunda uyardı. Bir mülteci olarak benim için ayrılma kampanyasının agresif tutumunu izlemek çok zordu. 1956 yılında bize gösterilen nezaketin son derece farkındayım ama korkunç bir zıtlık var şu an, hem İngiltere’de hem Macaristan’da.

Bildiğiniz gibi Türkiye’de referandum oldu ve ülke başkanlık sistemi yolunda. Türkiye ile Macaristan arasında benzerlik görüyor musunuz?

Benim izlenimim Türkiye’nin kapalı ve otokratik bir toplum olma yolunda Macaristan’ı çoktan solladığı, Orbán’ın hayranlığı da buradan geliyor. Bir açıdan demokratik süreçlerin otokrasiyle sonuçlandığı çok tuhaf bir dünyada yaşıyoruz, bir yandan da özellikle 1930’lardaki benzerleri var bu sürecin. Ama bunun sebebi görünüşte demokratik olan bu süreçlerde muhalefete görüşlerini dile getirmek için imkân verilmemesi. Macaristan’da basının büyük bölümü, radyolar ve televizyonlar Orbán’ın avucunda. Şimdiye kadar kimse tutuklanmadı ya da hapse atılmadı bildiğim kadarıyla ama pek çoğu işini kaybetti ya da işverenlerinin ticari faaliyetleri arasında sıkıştılar. Orbán eğer CEU’yu kapatmakta başarılı olursa ve bunu sivil toplum kuruluşlarıyla sürdürürse bağımsız seslerin tutuklanması uzak bir ihtimal değil.

Türkiye entelektüellerine otoriter hükümetle mücadele konusunda ne tavsiye edersiniz? Yurtdışında sürgünde olan pek çok gazeteci ve yazar var, yaratıcılıklarını nasıl korusunlar, üretmeye nasıl devam etsinler sizce?

Hâlâ Türkiye’de yaşayanlar için bir öneride bulunamam. Onların yaşam koşulları altında yaşamıyorum ve tehlikeleriyle yüzleşmiyorum. Aynı şekilde Macaristan’daki potansiyel zorlukları da deneyimlemiyorum. Sürgünde olanlar yayımlama, okurluk, erişebilirlik gibi pek çok sorunla karşı karşıya kalıyor. 1956 Ayaklanması sürgünde pek çok entelektüel yarattı. İmkânları çok daha azdı. Yazarlar çevirmenlere ve onlara sempati duyan bir kamuoyuna ihtiyaç duyuyordu. Sadece birbirleriyle konuşmaya indirgeniyordu hayatları. Benim için daha kolaydı, çocuktum o zaman. Söyleyebileceğim tek şey, konuşma yolları olduğunda ve sesinizi duyurabildiğinizde, uluslararası basın ya da internet yoluyla olsun, bunun hâlâ ülkenizde olanlar için çok değerli olabileceği. Bu cesaretlendirici bir şey. Bence denemeye değer. Ben bunu yapıyorum ve bu nedenle bu kadar aktifim zaten.

 

George Szirtes Kimdir?

Macaristan asıllı İngiliz şair ve çevirmen George Szirtes 8 yaşında İngiltere’ye mülteci olarak gitti. 1973’ten bu yana şiirleri yayımlanan şairin ilk kitabı The Slant Door 1979 yılında çıktı. Geoffrey Faber Memorial Ödülü’nü ilk kitabıyla alan Szirtes aldığı onlarca ödüle 2004 yılında Reel adlı kitabıyla T.S. Eliot ödülünü de ekledi. Macarcadan yaptığı şiir ve roman çevirilerle Man Booker uluslarası çeviri ödülünün de aralarında olduğu pek çok ödüle değer görülen George Szirtes, Griffin Şiir Ödülü’nün de jüri üyesi. East Anglia Üniversitesi’nde ders veren şair 2013 yılında emekli oldu. Sanatçı Clarissa Upchurch ile evli olan George Szirtes eşiyle birlikte Starwheel Press adlı bir yayınevinin de sahibi. 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com